Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
HomeHome  Latest imagesLatest images  SearchSearch  RegisterRegister  Log in  
Kürd Ulusu'nun Çıkarları; Her Türlü Parti, Kurum, Kuruluş, Örgüt ve Kişilerin Çıkarlarının Üstünde ve Ötesindedir. Her Şey Kürdistan İçin!

 

 Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler

Go down 
2 posters
AuthorMessage
Qubat

Qubat


Mesaj Sayısı : 24
Kayıt tarihi : 2010-03-19

Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler Empty
PostSubject: Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler   Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler Empty17.04.11 3:20

Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler

Berzan Boti

HAK-PAR, KADEP ve BDP arasında yaşanan “ittifak” arayışı ve bu nedenle yapılan tartışmaları bu çerçevede değerlendirdiğimizde daha sağlıklı tahliller yapma olanağı yakalarız. Kürdistanlı politik aktörlerin/yapıların hemen hemen hepsi de, devlet-PKK arasındaki sistem-alt sistem ilişkisini biliyor ve bunu değişik ifadelerle ayrı tonlarda dillendiriyorlar.

Her sistem, karşıtı üzerinde baskı uygulayarak varlık kazandığı için, karşıtını zararsız hale getirmek için belli önlemler alır. Baskı, yok etme, sindirme gibi kaba uygulamalar sonuç alıcı olmadığında daha ince politikalar devreye girer. Bu ince politikalarla karşıtını zarar vermeyeceği ya da en az zarar verebileceği şekilde biçimlendirmeye çalışan sistemin başvurduğu yollardan biri de, karşıtını temsil edecek, denetleyecek, kontrol edecek (kendisine benzer) yerel bir alt sistem kurmaktır. Bu alt sistemler zamanla özerkleşebilirler ama biçimlendirildiği ilk dönemden farklı özellikleri kendilerine katsalar da öz olarak kendisini yaratan sistemden tamamıyla farklılaş(a)mazlar.

TC’nin kurulma aşamasında İngiltere- TC ilişkisi sistem-alt sistem politikalarına verilebilecek en sade ve anlaşılır örnektir. Bir alt sistem olarak kurulan TC’nin de zamanla bir alt sisteme gereksinim duyması, Devleti, Kürdleri denetleyecek, yönlendirecek bir alt sistem kurmaya sevk etti.

PKK’nin bu kadar devlete/devleti kuran anlayışa (özellikle TC’nin kuruluş dönemi) benzemesine anlam veremeyenlerin anlamadığı şey, devlet-PKK arasında var olan sistem - alt-sistem ilişkisidir.

Bir alt-sistem olarak kurulan PKK, özerkleşerek Kürdistan’da bir sistem kurmayı başarmıştır. Bu gerçekliği kabul etmeden doğru politikalar üretmek olanaklı değildir. Kürdistan’da kendi sistemini kuran PKK’nin, diğer yapıları önce kaba yöntemlerle, şimdi de ince politikalarla kendisine benzeterek alt-sistemler yaratmaya çalışması sistemlerin yapısı gereğidir.

HAK-PAR, KADEP ve BDP arasında yaşanan “ittifak” arayışı ve bu nedenle yapılan tartışmaları bu çerçevede değerlendirdiğimizde daha sağlıklı tahliller yapma olanağı yakalarız.

Kürdistanlı politik aktörlerin/yapıların hemen hemen hepsi de, devlet-PKK arasındaki sistem-alt sistem ilişkisini biliyor ve bunu değişik ifadelerle ayrı tonlarda dillendiriyorlar. Göremedikleri şey ise, kendilerinin de bir alt-sistem olarak varlık kazanmaya çalışması ve bu nedenle de alternatif olamayacaklarıdır.

Farkında olsunlar ya da olmasınlar, birden çok sistemin etkisiyle biçimlenen Kürd hareketleri alt sistem olmanın ötesine henüz geçebilmiş değildir.

Yeni ve yeniden ortaya çıkma çabasında olan Kürd hareketlerinde sıkça karşılaştığımız, ‘Biz her türlü şiddeti ret ediyoruz, demokratik zeminde mücadeleden yanayız,’, ‘silahlı mücadele miadını doldurmuştur’ türü açıklamalar düşündürücüdür.

Sanki Kürdler şiddeti zorunluluktan değil de durup dururken tercih etmişler gibi bir algıya neden oluyor bu söylemler. Bu söylemlerde esas mesaj, hiyerarşide en tepede yer alan (başta ABD olmak üzere Batılı devletler) sisteme kendisini kabul ettirme, hoş görünme çabası vardır.

Bu söylemin bir başka özelliği ise, direkt PKK’yi eleştirmekten kaçınmaya yaramasıdır. Oysa sorun Kürdlerin silahlı mücadelesi değil, PKK’nin, ulusal talep barındırmayan ve sadece entegrasyonu öngören karanlık/kör eylemleridir. Burada dillendirilmesi gereken şey, ‘PKK silahlı mücadele ile Kürdlerin özgürleşmesine değil, devletin egemenliğini sürdürmesine hizmet ediyor. Bu nedenle biz PKK’nin silahlı mücadelesine karşıyız’ olmalıdır.

Bu söylemin başka bir handikapı da, sömürge bir ülkede devam eden işgale karşı meşru olan her türlü mücadele biçimini mahkûm ederek, mücadeleyi sadece bir tek alana sıkıştırmaktır. İşgalin devam ettiği Kürdistan’da, koşullara göre farklı mücadele biçimleri benimsenebileceği gibi, bazen aynı anda birden fazla yöntem de kullanılabilir ve bunların hepsi de haklı ve de meşrudur. Sistemler nezdinde meşruiyet kazanma uğruna halkın meşru savunma/mücadele biçimlerini mahkûm etmek, düşünsel alanda sistem(ler)in bir alt sistemi olmaktan kaynaklanıyor.

Kürd oluşumlarında, Kürdistan’da iktidar/özerk bir sistem olan PKK ile pratik ilişkilerde de sistem(ler)in etkisini fazlasıyla görüyoruz. PKK’yi “incitmeden”, ona dokunmadan örgütlenmeye çalışanlar olduğu gibi, PKK’den icazet alırcasına örgütlenmeye çalışanlar da vardır. PKK ile seçim ittifakı veya başka platformlarda birlikte olmak gibi sistemi aklayan davranışlar herkesçe çok doğal karşılanabiliyor…

Sistem ile karşı karşıya gelmeden ve onu mahkûm etmeden yeni bir örgütlenme yaratılamaz; yaratılanlar ise sadece sistemin öngördüğü ve bir alt sistem olmaktan öteye gidemeyecek bağımlı yapılar olabilir ancak. Ve tam da bu nedenle alternatif olma şansına sahip değildirler…

Sistem(ler)in etkisini kıramayan Kürdistanlı hareketlerin ortak noktalarından biri de, legal mücadele denilince akıllarına seçimin ve devamında da meclise gitmenin gelmesidir. Oysa sömürge bir halkın politik yapıları açısından legal alanda birçok mücadele aracı vardır ve seçim/meclis sadece bunlardan biri, belki de en sonda yer alması gerekendir. Bu noktada PKK’yi eleştirmek haksızlık olur; çünkü meclis aşkı hem bireysel hem de kurumsal olarak Kürdistanlı oluşumların ortak aşkıdır ne yazık ki.

PKK’nin (1991’den beri) meclis hevesi, meclisi bir araç olarak görmekten ziyade, onu meşrulaştıran ve aynı zamanda tabanın ulusal taleplerini yavaş yavaş sistem içi taleplere dönüştüren bilinçli bir politikanın eseridir. Bu politikanın amacı, seçimi bir umut olarak sunmak, var olan ulusal potansiyeli seçimler vasıtasıyla eritmek ve tabanda oluşan tepkinin/enerjinin seçimler vasıtasıyla boşalmasını sağlamaktır.

Kontrollü ve sisteme/devlete zarar vermeyecek ama var olan enerjiyi de dışa vuracak olan seçimlerin, ulusal demokratik mücadeleye katkı sunması beklenemez. Bu noktada PKK’nin seçim(ler)i bir ölüm kalım sorununa dönüştürmesi dikkat çekicidir. Seçimlerde alınacak başarılı(!) bir sonuçla taban belli bir süreliğine de olsa yatıştırılacak ve beklentilerinin karşılanmaya devam edileceği umudu tekrar aşılanacaktır. Bu taktik, yavaş yavaş ve fark ettirmeden tabanı sisteme entegre etmektir. PKK’nin bu noktada başarılı olduğu inkâr edilemez. PKK, misyonu gereği bunu bilinçli yapıyor ve bu taktik ‘Türkiyelileşme’ anlayışlarıyla/amaçlarıyla da örtüşmektedir.

Anlaşılır olmayan PKK dışında kalan hareketlerin de aynı heyecanla seçime/meclise sarılmasıdır.
12 Haziran seçimlerinin diğer seçimlerden farklı bir özelliği var. Bu seçim, merkez/büyük sistemden uzaklaşan/özerkleşen alt sistemleri tekrar merkeze çekme seçimidir. Egemenlerin neden olduğu ve kimi zaman bilinçli bir şekilde sağladığı toplumsal gerginliği bir süreliğine de olsa giderme seçimidir 12 Haziran.

Üç “farklı” sendika başkanının sistemin üç ayrı partisinden aday olması,
Türkeş’in mirasçılarından birinin MHP, diğerininse AKP’den aday olması,
M Haberal, M. Balbay ve S. Aygün ile Sezgin Tanrıkulu’nun aynı çatıda buluşturulması,
Partilerin aday belirlemede diğer partilere göre seçim yapması,
Şerafettin Elçi, Altan Tan gibi farklı Kürd politikacıları ile sosyalist olduğunu iddia eden bazı grupların BDP çatısında buluşturulmaları


ve var olan daha başka göstergeler, Seçimin, alt sistemlerin üst sistemi/devleti aklama, meşrulaştırma ve kendisini yeniden üretmesine olanak sağlama amacı taşıdığını yeteri kadar gösteriyor.
Bu durum, birileri görmek istemese de, sistemin tepesinde ciddi bir uzlaşmanın olduğunu gösteriyor. Devletin tepesinde sağlanan uzlaşmada, TC’nin bir üst sistemi olan (ABD ve müttefikleri) güçlerin rolü mutlaka vardır. Bu durum, çelişkilerine, çıkar çatışmalarına karşın sistemlerin gerektiğinde uzlaşabilmesinin doğal sonucudur…

Genel olarak egemen meclise mesafeli durması gereken Kürdistanlı politik oluşumların, sistemin bir parçası ve aklayıcısı olmamak için önümüzdeki seçimlere özellikle dikkat etmesi gerekiyor. Meclise girme çabası, hem yerel sistem olarak PKK’nin hem bir üst sistem olarak devletin hem de en büyük sistem olarak da ABD ve müttefiklerinin ortak politikasının bir parçası olmaktır.

Ulusal demokratik hakların savunucusu olmak ile sömürgecilerin meclisine girme çabası arasında ters orantı vardır. Kürdistan halkının ulusal demokratik mücadelesinden/haklarından yana olduğunu iddia eden kişi ve oluşumların büyük çoğunluğu meclise gitmeye sıcak bakmakla kalmıyor, gidebilmek için özel bir çaba sarf ediyor. Bunun en büyük nedeni politikada öncülük etmeye kalkışan insanların politik olmaktan ziyade politikacı olmasıdır. Türkiye koşullarında politikacı olmada nihai amaç ise milletvekili olmaktır.

Hem bireysel hem de kurumsal olarak, meclise girme olanağı olup buna hayır diyebilecek kimse var mı?
Ne yazık ki bu soruya tereddütsüz evet diyemeyiz. Politikacılarımızda böyle bir zaaf, böyle bir meclis aşkı varken, ulusal taleplerin taşıyıcısı olduğunu iddia etmeleri hiç de inandırıcı olamaz.

Bu durum, Kürdistan’da neden etkili bir muhalefetin bir türlü ortaya çıkmadığını da yeteri kadar gösteriyor.

Sağlıklı ulusal demokratik bir muhalefetin ortaya çıkması, ‘Politikacıların, Kürdistan halkının ulusal kurtuluş mücadelesinde politik bir güç olmasına fırsat vermeyecek yeni oluşumlarla/anlayışlarla’ olanaklı olur ancak. Bu ihtiyacı karşılamak ise, mevcut oluşumların ve bu oluşumları yöneten politikacıların aşılmasını gerektiriyor.

Mücadele araçlarından biri olan meclis, amaç olmaktan çıkarılıp sadece ulusal taleplerin dillendirilmesine yarayan bir araç olarak görülür ve buna uygun davranılırsa, meclise girmek bir korku olmaktan çıkar o zaman.

Meclise gidecek insanların başvurabileceği çok etkin yöntemler vardır. Bu yöntemler hem Meclisi aklamayacak hem Kürdistan halkının ulusal demokratik taleplerinin dünya kamuoyuna uygun şekilde duyurulmasını sağlayacak hem de kişisel hesap yapan politikacıların önü kesilecektir…

Örneğin, Kürdler adına seçilen vekiller, ‘Milletvekili yemini’ni gerekçe göstererek seçildikleri halde meclise girmeyi ret edebilirler. Irkçı, tekçi ve kişiliği zedeleyici olan bu yemini ret etmek, hem devlete, ‘tekçi yapınız değişmediği sürece birlikte olmamızın koşulu yoktur’ kararlılığı gösterilecek hem de dünya kamuoyuna, ‘bu meclis sadece Türklüğe hitap ediyor, kendi kimliğimizle yer alabilmemizin koşulu yoktur’ mesajı verilecektir. Bu tavrın devamında Diyarbakır’da oluşturulacak bir yerel mecliste toplanacak olan Kürd vekiller, kısa sürede uluslar arası politik güçlerin muhatap alacağı haklı bir konum elde etmiş olurlar. Ve bu yeni konumlarıyla devlet ile Kürd/Kürdistan sorununu görüşmeye başladıklarında çok daha güçlü argümanlara sahip olurlar. Bu noktada devletin de yapabileceği fazla bir şey yoktur ve adım atmak zorunda kalacaktır…

Başka bir yol ise, Kürdler adına meclise girecek vekiller, vekil olmaktan kaynaklanan tüm ayrıcalıkları ret ederler ve maaş almazlar. Bu vekillerin meclis mesaisi, Kürd/Kürdistan sorunuyla ilgili oturumlara katılmakla sınırlı olacaktır. Bu durum, mecliste bulunma nedeninin sadece Kürdistan halkının talepleri olduğunu göstereceği için bu sorunun sürekli gündemde kalmasını sağlayacak. Vekil olmaktan kaynaklı avantajlardan/ayrıcalıklardan yararlanma koşulu ortadan kalkacak olan fırsatçı politikacılar da ayıklanacak ve sadece samimi/dürüst/duyarlı politik insanlar vekil olarak kalacaktır…

Kürdler adına meclise girilecekse, meclis bir araç olarak kullanılmalı ve bu iki yöntem veya benzer diğer yöntemler hayata geçirilmeli. Aksi bir tutumla meclise gidenler, halkın duyguları kullanılarak kişisel beklentilerin giderilmesi ve ulusal demokratik hakların pazarlanması dışında bir şey yaptığını iddia etseler de inandırıcı olamazlar. Ayrıca bu kişi ve kurumlar, sistemin bir alt sistemi olduklarını da belgelemiş olurlar. Sistemlerin parçası olmakla değil, sistemlere karşı çıkılarak özgürlükler elde edilebilir ancak.

Görüldüğü gibi sorun sadece PKK'nin yanlış politikaları değil, Kürdistanlı politik oluşumların genel olarak sistemlerin etkisinden kurtulamamaları ve özgün bir düşünce ve örgütlenme geliştirememeleridir.

Ne körü körüne PKK politikalarını savunmakla ne de PKK'yi eleştirirken onunla aynı yolu izlemekle ulusal demokratik haklar elde edilebilir...

Berzan BOTÎ
berzanboti@hotmail.com
Nasname.Com

Back to top Go down
diktatur




Mesaj Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 2011-06-23

Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler Empty
PostSubject: Re: Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler   Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler Empty23.06.11 22:56

Berzan BOTI bu sekilledirdiyin bicim de bir grup toplayip pratikte uydulamani tavsiye ederim.....
Back to top Go down
 
Kürdlerde Meclis Aşkı Ve Barındırdığı Riskler
Back to top 
Page 1 of 1

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
 :: Bixêr û bi Ehla! * Welcome! * Hos Geldiniz! :: Kursîya Serbesti | Serbest Kürsü-
Jump to: