EHMEDÊ XANÎ HAYATI VE ESERLERİ
"Ehmedê Xanî" kimdir, nerelidir?Miladî bin yıllarında Hakkari'nin Çukurca ilçesi civarında, Azerbaycan yöresinden gelip Bağdat ve Şam yörelerine gitmekte olan ticaret kervanlarının yolu üzerinde bir han (Kürtçesi: Xan) inşa edilir.
Zamanla bu han etrafında "
Xan" adında bir köy kurulur. Bu köy'e önce
Ehmedê Xani'nin aşireti olan "
Xanîler", daha sonraları da Mehmûdî aşiretinin diğer iki kolu olan "Pinyanişîler" ve "Ertûşîler" yerleşirler. Bunların yerleşmesiyle birlikte biraz daha büyüyen Xan köyü, bu üç aşiret kolunun ihtiyaçlarına cevap veremeyecek bir nufusa ulaşınca, önce Pinyanişîler ve Ertuşîler, daha sonraları da Xanîlerin bir kısmı Xan köy'ünden ayrılırlar.
Xanîler'in bilinen eski liderlerinden biri olan ve ailesi ile birlikte Van'ın Hoşab ilçesi civarına yerleşen Mîr Hasan, savaş ve saldırılar sonucu yıkıma uğrayan Zerînak kalesi'nin onarım işlerinden sorumlu olmak üzere "Dizdar" (Kale Ağası) olarak tayin edilir.
Mîr Hasan'ın vefatından sonra yerine oğlu Mîr Süleyman, onun vefatından sonra yerine oğlu Mîr Abdurrezzak, onun da ardından yerine "Büyük Şeyh Abdurrahman" olarak meşhur olan oğlu "Mîr Abdurrahman Xanî" geçer.
Van ve çevresi 16. yüzyılın ilk yarısında Şah Tahmasb yönetimindeki Safeviler tarafından işgal edilince, Abdurrahman Xanî ailesiyle birlikte Bayezîd'e (Doğubayazıt) göç eder ve burada Mehmûdî aşireti içerisinde kendine yer bulup "Doze Sor" (Kızıl kale) civarına yerleşir. O dönemde adı geçen kalenin hakimi olan Mîr Necmeddîn Mahmûdî çok saygı gösterdiği Şeyh Abdurrahman Xanî'yi "Kale Kadısı" olarak atar ve Şeyh abdurrahman vefat ettiği 1534 yılına kadar bu görevde kalır.
Şeyh Abdurrahman'ın vefatından sonra kalenin idaresi oğlu Mîr Rüstem'e verilir. Ancak osmanlıların Kürt Celalî aşiretine karşı takındıkları olumsuz tutum karşısında, Celalî aşiretine destek çıkmayan kale ahalisinin bu durumunu içine sindiremeyen Mîr Rüstem görevinden istifa eder ve ailesiyle birlikte Bayezîd'in (Doğubayazıt) merkezine yerleşir. Mîr Rüstem'in vefatından sonra yerine Xanîler ailesinin "Mela" (Molla) ünvanını aldığı bilinen ilk ferdi olan oğlu Îyad (veya Eyad) geçer. Fıkıh ilmindeki derinlemesine bilgisinden dolayı Mela olarak meşhur olan bu zatın vefatından sonra yerine oğlu ilyas geçer. İşte kendisi de ilim tahsil edip, icazet alan ve Bayezîd'de "Müderris"lik yapan İlyas, Ehmedê Xani'nin babasıdır. Annesinin adı Gülnigar'dır.
Ehmedê Xanî 1651 yılında Doğubayazıt'ta doğmuş 1707 yılında Doğubayazıt'ta vefat etmiştir. Hiç evlenmemiştir.
Osmanlılar zamanında Bayezîd olarak ifade edilen yer, günümüzde Kürtçe:
Bazîd, Türkçe:
Doğubayazıt olarak söylenir, yazılır.
Kimileri Xanî'nin kökeni olan "Xanîyanî" aşiretinin yaşamış olduğu "Xan" köyünden dolayı, Ehmedê Xanî'yi Hakkari'li olarak kabul et-tir-meye çalışmaktadır.
Kimileri de Van'ın Hoşab ilçesi civarında Hakkari'nin Xan köyünden göç edenlerin yaşadığı "Xanîyanî" aşiretinin devamı kabul edilen yaklaşık 50 köylerinin bulunmasından dolayı, Ehmedê Xanî'yi Van'lı olarak kabul et-tir-meye çalışmaktadır.
Oysa ki yukarda da detaylı bir şekilde anlatıldığı gibi "Xanîyanî" aşireti Hakkari-Çukurca-Xan köyünden Van-Hoşab'a göç eder 4 kuşak burada yaşadıktan sonra, Şeyh Abdurrahman Xanî ve ailesi Doğubayazıt'a göç ederler. Doğubayazıt'ta da 4 kuşak yaşadıktan sonra Ehmedê Xanî dünyaya gelir. Dolayısıyla "Hakkari'li", "Van'lı"dır demek yersizdir, gerçeklik payı yoktur.
Doğrusu:
Ehmedê Xanî 1651 yılında
Doğubayazıt'ta doğmuş 1707 yılında
Doğubayazıt'ta vefat etmiştir. "Ehmedê Xanî Hazretlerinin
Türbesi" Doğubayazıt'tadır. Hala da Doğubayazıt halkı ve yurdun dört bir yanından ve yurtdışından gelen ziyaretçiler tarafından ziyaret edilmektedir.
Doğubayazıt halkı günümüzde de "Serê Xanî Baba" (Xanî Baba'nın Başı İçin) diye yemin eder. Bu yemini yapana inanır. Yalan yere bu yeminin edilemeyeceği inanışı yüksektir.
Doğubayazıt ilçesinde "Xanî Baba" yada "Ehmedê Xanî" ile başlayan işyeri isimlerine, tabelalara sıkça rastlanır. "Xanî Baba Turizm", "Xanî Baba Lokantası", "Xanî Baba Çay evi", "Xanî Baba Manavı", "Xanî Baba Kuaför Salonu", "Ehmedê Xanî Pasajı" gibi.
Araştırmacı, tarihçi, yazar ve bu konuya önem veren kuruluşlar tarafından "Ehmedê Xanî Resmi" olarak bu konuda yayınlamış olduğum resim ortak kabul görmüştür.
İsminin "Ehmedê Xanî" olarak okunup yazılması gerekirken, "Ahmed-i Hani" olarak Türkçeleştirilmesi, isminin doğru yazılıp okunmaması üzücü bir durumdur. Bunun tek nedeni Kürtçe dilinin 2009 yılına kadar yasaklı bir dil oluşudur. Kürtçe alfabe ile yazmanın yasak olmasıdır. Oysa ki kabul gören bir doğru var ki, özel isimler, şahıs isimleri başka bir dile çevrilemezler. Anlamı nedir diye tercüme edilebilirler ama isim kendi anadilinde nasıl okunup yazılıyorsa diğer dillerde de öyle okunup yazılmalıdır. Yani
"Ehmedê Xanî".
Eğitim durumu:Ehmedê Xanî, Bayezîd'de bulunan Muradiye Medresesi'nde eğitim görmüştür. Daha sonraları Ahlat, Urfa, Bitlis, Cizre, Bağdat, ve Mısır'da bulunan değişik medreselerde eğitimini tamamladıktan sonra Bayezîd'e dönerek bir mescit ve medrese kurarak imam ve Öğretmen'lik yapmaya başlamış ve vefat ettiği tarihe kadar ders vermeye devam etmiştir.
Okuma-yazma bilen, aydın bir aşiret'e mensub olan Ehmedê Xanî 14 yaşında Mîr Muhamed'in divan katipliğini yapmış, daha sonraları Muradiye Medresesinde imamlık ve Öğretmenlik (Müderrîs) görevlerini birlikte sürdürmüştür.
Mezhebi, tarikatı ve tasavvuf anlayışıEhmedê Xanî'nin eserleri incelendiğinde Kürt alimlerinin büyük çoğunluğu gibi fikhi mezhep olarak
Şafiî, itikadi mezhep olarak
Sünnî-Eş'arî, tarikat olarak
Nakşibendî olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak
Xani''nin tarikat ve tassavuf anlayışında cahil ve sahtekar Şeyh ve Sofu'lara yer yoktur. Nitekim "Nubehara Biçûkan"'ın 7. kıtasının giriş vecizinde Şeyh'lik ve sofu'luğun ancak keramet, ilim, okuma ve amel dinamikleri ile bir hüviyet kazanacağına ve bağlanılan tarikat'ın İslam şeriat'ına uygun olması, dolayısıyla İslam'ın tasvip etmediği hurafelerle dolu bir tarikat olmaması ve sofu'nun inzivaya çekildiği her zaviye'nin (ibâdet için çekildiği tenhâ yer), bir ilim hücresi olarak sağlam bilgilerin edinildiği bir yer olması gerektiğine dikkat çekmektedir.
Askeri ve siyasal açıdan:Ehmedê Xanî'den önceki dönemlerde başlayıp Kürtler ve Xanî üzerindeki etkileri Xanî döneminde de devam eden hadiselerin başında Osmanlı-İran savaşları gelmektedir. Kürtler ve toprakları bu iki rakip güç arasında şiddetli bir mücadele ve çatışma alanı haline gelmiş ve en büyük zararı da Kürtler ve toprakları görmüştür. Yaşanan savaşlarda Kürtlerin bir kısmı Osmanlıların, bir kısmı da İranlıların yanında yer alırlardı. Böylece Kürt beylikleri Osmanlı ve İran İmparatorlukları uğruna birbirlerinin kanını dökmekten de çekinmezlerdi.
İran Safevilerini yöneten Şah İsmail, topraklarını genişletmek amacıyla Kürt mıntıkasını işgal ettiğinde, 12 Kürt emir'i özerk yönetimlerini Şah'a bırakmak ve kendisine bağlılıklarını belirtmek için Tebriz'e gittiklerinde tutuklanıp zindana atılırlar. Daha sonra serbest bırakılsalar da Kürtlerin İran yönetimine güvenleri artık sarsılmıştır. Osmanlı padişahlarından Sultan selim zamanında Kürt beyleri özerk yönetimlerini kendileri yönetmek şartıyla Sultan selim'e bağlılıklarını ilan etmiş ve 1514 yılında Osmanlı-İran arasında yaşanan Çaldıran savaşında Osmanlı padişahına yardım ederek, İran Safevilerinin yenilgiye uğramalarına büyük katkıları olmuştur.
Kürtler'in Osmanlı Sultan'ı Selim'e destek verme nedenleri:1- Kürt beyliklerinin Osmanlı devleti tarafından tanınması
2- İran devletinin Şii, Osmanlıların ise Kürtler gibi Sunnî oluşu
3- Şah İsmail'in daha önceleri mezhep taasubuyla hareket ederek Sünnî Kürt beylerini azledip yerlerine Kızılbaş yöneticiler tayin etmesi
Çaldıran savaşı zaferinden sonra Kürt coğrafyasının değişik mühitlerinde toplam 55 Kürt beyliği kurulmuş. Yavuz sultan Selim ile yapılan anlaşmaya göre bu beylikler kendi içişlerinde serbest fakat her hangi bir dış saldırıda osmanlı'ların yanında yer alacaklardı.Kürt beylerinin de yardımıyla İran Safevilerinin elinde bulunan Bağdat, Osmanlı toprağına katıldıktan sonra, 1639 yılında Osmanlı-İran arasında
"Kasr-ı Şirin" anlaşması imzalanır. Bu anlaşma
ile Kürt toprakları ikiye bölünür. Doğu mıntıkaları İran, diğer mıntıkalar da Osmanlı payına düşer.
Ehmedê Xanî, Osmanlı-İran arasında yaşanan savaşlarda en büyük zararı Kürtler'in çektiğini "Mem û Zîn" eserinde 221-225 beyitleri arasında şöyle dile getirmiştir;
Bu Rom ve Farslar Kürtleri kuşatmışlarKürtlerin tümü dört tarafa dağılmışlarKürt kabilelerini bu ikili cepheler İmha okları için hedef seçmişlerSınırların tespitinde anahtar olan KürtlerdirAşiretleri sınırlar üzerinde sağlam setlerdirBirer denizi andıran Romlar ve AcemlerNe zaman ortaya çıkıp harekete geçselerKürtler her taraftan kızıl kana bulanırlarBerzah gibi onları birbirinden ayırırlarXanî'yi etkileyen olaylardan biri de 1608 yılında İran Safevileri ile Kürtler arasında yaşanan ve Kürt direniş hareketinin önemli direniş halkalarından biri sayılan "
Dımdım Kalesi" olayıdır.
1660 yılında Bitlis, Hakkari ve Amediye beylikleri Osmanlı hakimiyetine girmişlerdi. 1666 yılında Bağdat seferine giden Osmanlının yanında yer almadığı ve zaferini kutlamadığı gerekçesiyle Bitlis beyi Abdalhan'ın üzerine büyük bir kuvvetle gidilerek beyliğine son verilir ve maddi-manevi bütün varlığına el konulur.
İlginç tarafı ise Bitlis Kürt beyliğinin ortadan kaldırılması harekatına başta Mehmudî aşireti olmak üzere bir çok Kürt beyi de çok sayıda savaşçı güç ile Osmanlı Sultanı yanında yer almasıdır.
Ehmedê Xanî, gerek kendisinden önceki süreçlerde, gerekse kendi zamanında meydana gelen askeri ve siyasal olaylardan etkilenmiş, bu olaylar Xanî'nin ulusal düşüncelerinin şekillenmesinde önemli rol oynamışlardır.
Osmanlı imparatorluğu zamanında baş gösteren isyan ve karışıklıklar sonucu değişik uluslar, başlarının çaresine bakıp devletleşme yolunda çaba sarfederken, Kürt beylikleri ya dağılma sürecine girmiş yada kendi aralarında kavgalı olmuşlar, bir türlü kendi aralarında birliktelik sağlayamamış bir lider etrafında bir araya gelememişlerdir.
Sahip olduğu öngörü ile geleceği iyi gören
Ehmedê Xanî'nin en büyük ulusal arzusu, Kürtlerin kendilerinden olan ve bazı niteliklere sahip müşterek bir lider etrafında birleşip kendi kaderlerini tayin etmeleri olmuştur.
"Mem û Zîn" adlı eserinin 189-234 arası beyitlerinde ulusal arzusunu ve bu arzunun gerçekleşmesinin önündeki engeller olarak "Kürtler ve onların beyleri arasındaki iç anlaşmazlıkları" gibi sosyolojik tespitlerde bulunmuştur. Cesur ve gayretli Kürt beylikleri açıkça övmüş, cömertlikleri ve ulusal onurlarına rağmen bu toplulukların ne kadar bahtsız ve talihsiz olduklarını açıkça dile getirmiştir.
Mümkün mü çark-ı feleğin dönmesi lehimize?Mümkün mü bir şans yıldızının doğması bize?Bizim içimizden de bir hükümdar çıkıversinBizim aramızdan da bir padişah kalkıversinEğer bizim de bir yüksek başlımız bulunsaydıKendisi iyiliksever ve şiir taliplisi biri olsaydıO zaman sikkeyle tasdik edilecekti külçemizBu külçe kalmazdı böyle şüpheli ve değersiz Şayet bizim de bir padişahımız olsaydıVe Allah ona bir külah layık bulsaydıOna da oturacağı bir taht tayin olsaydıElbette bizim de bir geçerliliğimiz olacaktıBiz yetimlere merhamet edip acıyacaktıBizi namert olanların elinden kurtaracaktıAsla bize galip gelmeyecekti şu RomlarVe olmazdı baykuş'un konduğu yıkıntılarOlmazdık kendilerine hükmedilen fakir insanlarOlmazdık Türk ve Farslara mağlup ve itaatkarGerçi türk ve taciklere bağımlı olmak ayıptırAma bu ayıp Kürtlerin ileri gelenlerin ayıbıdırBu, Kürtlerin hükümdar ve yöneticileri için utançtırŞairlerin ve fakirlerin bu konuda ne suçları vardır?Şaştım kaldım Allah'ın hikmetindeAcaba Kürtler bu dünya devletindeNeden böyle hep mahrum kalmışlar?Neden hep böyle yönetilen olmuşlar?Çünkü kendi aralarında birlik sağlamazlarHep ayrılık ve isyanlar içerisinde yaşarlarEğer biz de birlik ve beraberlik içinde olsaydıkBirbirimize uyup aramızda ittifak oluştursaydıkO zaman tamamlayacaktık hem dini hem devletiVe elde edecektik o zaman hem ilmi hem hikmetiTüm bu Romlar, Araplar ve FarslarHepsi bizim için hizmetçi olacaktılarİlk günden işgalin sonlarına kadar Kürt emirlikleri biri kurulup diğeri işgal edildiğinden ve işgalciler kovulduktan sonra üçüncü bir emirlik olarak tekrar ortaya çıktığından, Kürt coğrafyası'nın siyasal haritası hep değişmekteydi. İşte biz Xanî'yi, Kürt coğrafyası sathında süreklilik kazanan bu operasyonları gerçek anlamda ifade eden, Kürt topraklarının ve onun emirliklerinin kendi öz güçleri etrafında birleşmesini savunan ve dağınık emirliklerin birbirine katılarak, işgalci iki tarafa karşı dayanabilecek birleşik bir devlet haline gelmeleri gerektiğini savunan bir fikir önderi sayıyoruz.
Kürt coğrafyası'nda burjuvazi etmenlerinin ortaya çıkmasına paralel olarak kendi etki alanını genişletme çılgınlığına düşen bazı Kürt emirliklerinin diğer bazılarına saldırmasıyla patlak veren emirlikler arası savaşlar, ortak bir devlet kurulmasına olanak sağlamamış, Kürtler'e ve toprakalarına büyük zararlar vermiş, kültürel ve ekonomik olarak gelişmelerini engellemiştir.
Kürt toprakları'nın parçalarının birleşmesini engelleyen ve onun ekonomik koşullarını oldukça kötüleştiren Osmanlı ve İran işgalleri de olmasaydı, Kürt emirliklerinin kendi aralarında birlik oluşturarak birleşik devlet kurmuş olacaklarını da göstermektedir. Bu arada bugün Kürtlerin ekonomik durumunun bu emirlikler dönemine nispeten çok daha kötü olduğunu da görüyoruz.
Tüm bunların kaçınılmaz sonucu ve gerekçesi olarak Xanî, kendi ulusunun bir hükümdarı (padişah) olmasını, dolayısıyla Kürt beylerinden birinin seçilerek kendisine taç giydirilip, tahta çıkmasını arzulamakta ve böyle bir hükümdarın yönetimi altında gerçekleşecek olan ulusal bir birlikten başka Kürtler için bir çözüm bulamamaktadır.
Kültürel ve dilsel açıdanKürt coğrafyası Xanî'den önce başlayıp ve onun döneminde de devam eden ilmi ve kültürel önemli hareketlere beşiklik etmiştir. Bu hareketlerde Kürt beylerince de desteklenen medrese geleneği çok önemli bir rol oynamıştır.
IV. Murad zamanında beyliğine son verilen Bitlis beyi Mîr Abdal'ın din, tarih, dil, biyoloji, tıp ve coğrafya gibi farklı alanlara ait dört binden fazla kitabından oluşan kütüphanesi yakılmıştır.Kürtlerin dinsel ve dilsel kültürlerinde önemli bir yer tutan ve Kürt beyleri tarafından Kürt coğrafyasının dört bir tarafından davet edilen öğretmenler tarafından
ders verilen bazı medreseler şunlardır:1- Mîr Abdal Medresesi
2- Kızıl Medrese
3- Şerefiye Medresesi
4- Davudiye Medresesi
5- Qehban Medresesi
6- Mîr Hasan Veli Medresesi
7- Beş Medrese
8- Muradiye Medresesi : Xanî'nin eğitim ve öğretim gördüğü Bayezid'deki medresedir.
Ehmedê Xanî'nin yaşadığı dönem ve ortamda dört dil önem taşıyordu. Bunlar Kur'an dili Arapça, edebiyat dili Farsça, resmi dil Osmanlı Türkçesi, ve halkın konuştuğu dil olan Kürtçe idi.
Bu dört dile de hakim olduğu anlaşılan Xanî eserlerini kendi anadili Kürtçe olarak yazmayı tercih etmiştir.
2656 beyitlik olan "Mem û Zîn" adlı eserinde yaklaşık olarak 27000 kelime kullanmıştır. Arapça 6015, Farsca 918 ve Osmanlı Türkçesi'nin 26 kelimelerinden yararlanmıştır.
20000 civarı saf Kürtçe kelime kullanmıştır.1927 yılında yazılmış olduğu halde, Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün "Gençliğe Hitabesi"ni orjinal hali ile günümüz Türkçesi ile sadeleştirmeden okuduğumuzda bir şey anlayamaz olduğumuzu farkederiz.
Sadece bu örneği gözönünde bulundurursak, 1665 yılında "günümüzde dahi eğitim dili olmayan bir dil ile" yazmaya başlayan Ehmedê Xanî "Neden sadece Kürtçe kullanmamıştır" gibi eleştirilere cevap verebileceğiz.
Xanî, "Mem û Zîn"in 2478. beyitinde Kürtçe, Arapça ve Farsça kelimelere, beyitlerini, nükteli nazım ve edebi bir ustalık olan kelime oyunu olarak birleştirmek için kullandığını açıklamaktadır.
Xanî "Mem û Zîn"i yazarken taşın altına elini koyarak büyük özverilerde bulunmuştur. Döneminin geçerli iki dili olan ve duru şarab'a benzettiği Arapça ve Farsça yerine, gereken ilgiyi göremeyeceği için tortuya benzettiği kendi anadili Kürtçe ile eserlerini yazmıştır.
Kendisi duru şarabı bırakıp tortuyu içtiYani inci gibi bir dil olan Kürtçe'yi seçtiBu dili düzene koydu, verdi ona bir çekidüzenUmum halkı için cefalar çekti bunu yaparkenNe yapayım ki pazar kesattır, durgundurDeğerli kumaşın hiçbir müşterisi yokturXanî'ye göre Kürt dili ve edebiyatına olan ilgisizliğin ve pazarın kesat oluşunun temel nedeni bu dil ve edebiyata sahip çıkacak bir Kürt bey'inin olmamasıdır. Dolayısıyla Xanî'yi en çok üzen şey, özelde kendi yazdıklarını, genelde Kürt dili ve edebiyatını sahiplenecek ve iktidarıyla bunu onaylayıp teşvik edecek bir Kürt bey'inin bulunmayışıdır.Şayet bizim de bir sahibimiz bulunsaydıYüksek himmetli ve söz dostu olsaydıO zaman ilim, yetenek, kemal ve de irfanBunlarla birlikte şiir, gazel, kitap ve divanEğer yanında geçerli olsaydı bütün bunlarOnun yanında makbul olsaydı bu paralarO zaman manzum sözlerin bayrağını kapardımO bayrağı dünya damının tam üstüne asardımŞayet bize de bir kez olsun şöyle bir baksaydı
Kutlu yüzünü bir kez olsun bize de doğrultsaydı
Bu sözlerin hepsini şiir haline getirecekti
Bu pulların tümü dinara dönüşecektiAma her şeye rağmen Xanî, bir Kürt bey'inin yönetimini, başında Kürdün bulunmadığı bir yönetime
tercih etmektedir.Xanî'nin günümüze ulaşan ve kendisine ait oldukları kesin olan eserler dört tanedir:
1- Nûbehara Biçûkan
2- Eqîdeya Îmanê
3- Mem û Zîn
4- Dîwan
1- Nûbehara Biçûkan : Çocukların İlkbaharıXanî Kürtçenin ilk iki dilli sözlüğü olan "
Nûbehara Biçûkan" adlı eserini 1683 yılında yazmıştır. Kısa bir önsöz, 13 kıta, 220 civarında beyit ve yaklaşık 1000 Arapça kelime ile bunların Kürtçe karşılıklarından oluşan bu sözlüğünü 33 yaşında iken hazırlamıştır.
Bu Kürtçe sözlüğün giriş kısmında
Kürt çocuklarının eğitimi için yazdığını açikça belirtmekte ve çocuklara Kur'an-ı Kerim'i bitirir bitirmez ders kitabı olarak ilk önce bu sözlüğün öğretilmesini istemektedir.
Bu eser seçkin olanlar için değildirBelki küçük Kürt çocukları içindirKur'an-ı bitirdikleri zaman onlarGözleri açılıp bilgi sahibi olmalıdırlarBu eser üç açıdan önem taşımaktadır. Birincisi, Kürt alimleri, Xanî'nin bu sözlüğünü "medreselerde okutulmasını" gerçekleştirmişler ve Kur'an-ı Kerim'i bitirip medreseye başlayan Kürt çocuklarına bu kitabı ders kitabı olarak okutmuş ve ezberletmişlerdir. Medreselerin işlevini yitirdiği "Cumhuriyet sonrası"nda bile Kürt medreselerinde bu eserin okutulmasına ve ezberletilmesine devam edilmiştir.
İkincisi, çocuk edebiyatı alanında yazılmış ilk Kürtçe kitap olması
Üçüncüsü, Kürtçe yazılmış ilk iki dilli sözlük olmasıdır.
2- 'Eqîdeya Îmanê : İnanç RisalesiXanî 70 beyitten oluşan bu eserini aruz ilminde "mutekarib" adı verilen bir vezin sistemiyle 1687 yılında yazmıştır. Bu kitapta
İslam'ın inanç esaslarını bu esaslarla ilgili görüş ayrılıklarının ayrıntılarına girmeden "Sunni Eş'arî" ekol çerçevesinde işlemiştir. Nûbehar gibi
Xanî bu eserini de medreselerde okutulan ders kitapları arasına katmak amacıyla
Kürtçe yazmıştır. Böylece
Kur'an-ı Kerim'i bitiren Kürt çocukları Nûbehar ile kendi anadillerinin temel sözcük ve terimleri ile tanışmaları, "Eqîdeya Îmanê" ile de temel dini bilgileri yine kendi anadilleriyle öğrenmeleri amaçlanmıştır.Bu eseri önemli kılan iki büyük özellik:1- Dini bir ilim sahasında yazılmış ilk Kürtçe ders kitabı olması
2- Kendisinden sonra dini ilimler sahasında Kürtçe yazılmış diğer kitaplara bir örnek teşkil etmesi, onlar için bir kapı açması.
3- Mem û Zîn : Mem ve ZînEhmedê Xanî'nin "Mem û Zîn"i bir şairin naklettiği bir aşk hikayesinden önce bir fikir kitabıdır. Bu kitabında doğu şiirinin bütün güçlü yanlarını yansıtmanın yanında fikirlerini ifade etmede kendi kültür ve bilgisini açıkça ortaya koyan Xanî, kendisinden önce yazılmış olan kitaplarda kaydedilen düşünsel ve felsefi tartışmalar üzerinde de kafa yormuş ve bütün bunları yaparken kendine göre "hedefi" olan bir şair olarak hareket etmiştir.
"Mem û Zîn"in yazımı salt bir şiirsel destanın yazımı yada halk arasında tekrarlana gelen ve kökü eskilere dayanan bir aşk hikayesinin şairane yazımı değildir. Bilakis şair belirli bir "hedef" için yazdığı bu kitapta mensup olduğu Kürt ulusunun gerçek durumunu, özelliklerini ve değerlerini ortaya koymayı amaç edinmiş ve dünyaya Kürtlerin tarihsel derinliklere sahip uluslardan bir olduğunu açıklayarak onların Fars ve Osmanlı boyunduruğundan kurtulmaya hakları olduğunu söyleyerek bu davasında oldukça şeffaf davranmıştır.
Xanî, doğunun büyük klasik şairlerini taklit etmekten çok bu şairlerin kendi dilleriyle ortaya koydukları destanlarının benzerlerinin Kürtlerde de var olduğunu ve bunların Kürtçe de yazılabileceğini ıspatlamak istemiştir.
Mutasavvıf bir şair sıfatıyla kendi yaratıcı gücünü ortaya koyarak Kürtlerle öteki doğu halkları arasında irtibat kurmuş olan Xanî, doğu halklarının genel kültür mirasına ve edebiyatına katkı sağlayacak "çehresi kurdî olan" yeni bir tablo kazandırmıştır.
Şüphesiz "Mem û Zîn" üstün edebi dokusunun yanında felsefi ve düşünsel bir eserdir de. Birçok bilgi ve birikimi özetleyen, ve çok sayıda düşünsel meseleyi içeren, Kürt ulusunun hayatını ve döneminin yaşam tarzını tavsir eden tablolar çizmektedir
Ehmedê Xanî'nin bu eseri, ismini "Mem" ve "Zîn" adlı iki aşıktan almaktadır. Aşk hikayesi Miladî 1393 yılında Cizre'de yaşanmıştır.
Ehmedê Xanî "Mem û Zîn"den önce Kürt coğrafyasında tanınan ve anlatılagelen "Memê Alan" folklorik hikayesini yeni baştan ele almış, ona kendi görüşlerini yansıtan yeni bir görünüm kazandırmış ve böylece onu dinsel, sosyal, siyasal ve ulusal görüşleri için kendi ifadesiyle bir "bahane" yapmıştır.
İçimdeki dertleri efsane kılayımZîn ve Mem'i bahane yapayımPerdeden şöyle bir nağme çıkarayımZîn ve Mem'i yeniden yorumlayayım"Mem û Zîn"i 44 yaşında tamamlayan Xanî, eserini nazım şekli olarak "Mesnevî" tarzında yazmıştır. Giriş bölümde "Besmele ve Tevhîd", "Allah'a Yakarış", "Hz. Muhammed'e ve dört büyük halife'ye övgü", "Mirac olayı ve şefaat talebi", "Eserin ithaf edildiği kişiye övgü", "Eserin yazılış nedeni" yer alır.
Giriş bölümünde ki
"Eserin ithaf edildiği kişiye övgü" adlı alt başlık en önemli dikkat çekici kısımdır. Zira mesnevilerde bu kısımda eserin ithaf edildiği kişinin adı anılarak bu kişi edebi incelikler dolu ifadelerle övülür. Xanî bu kısımda doğrudan doğruya bazı meziyetlerini sıraladığı
Kürtleri övmekte ve böylece eserini Kürtlere ithaf etmektedir. Bu kısım için seçilen başlık'ta kolaylıkla anlaşılmaktadır.
"Bu kısım, cesur ve gayretli Kürt topluluklarını açıkça övmeye ve bunca cömertliklerine ve ulusal onurlarına rağmen bu toplulukların ne kadar bahtsız ve talihsiz olduklarını açıkça dile getirmeye ilişkindir."Şaştım kaldım Allah'ın hikmetindeAcaba Kürtler bu dünya devletinde Neden böyle hep mahrum kalmışlar?Neden hep böyle yönetilen olmuşlar?Beylerinin her biri cömertlikte Hatem'dirYiğitleri cengaverlikte birer Rüstem'dirSınırların tespitinde anahtar olan KürtlerdirAşiretleri sınırlar üzerinde sağlam setlerdirBirer denizi andıran Romlar ve AcemlerNe zaman ortaya çıkıp harekete geçselerKürtler her taraftan kızıl kana bulanırlar
Berzah gibi onları birbirlerinden ayırırlar
Hem cömertlik, hem gayret, hem mertlik
Hem beylik, hem hamiyet, hem de yiğitlik
Bunlar Kürt aşiretleri için birer onaydırlar
Onlar gayret kılıcı ile adaleti sağlamışlar
Eğer bizler de bir olup beraber olsaydık
Birbirimize uyup da ittifak oluştursaydık
O zaman tamamlayacaktık dini ve devleti
Ve o zaman elde edecektik ilim ve hikmeti
Yazılış nedeni: Xanî bu kısımda başkalarının doldurmadıkları Kürtçe yazma boşluğunu kendisi mecbur kalıp doldurmaya çalıştığını, bunu ulusal bir bilinçle yaptığını, duru şarap kadar revaçta olan Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi dururken tortuyu andıran Kürtçe'yi tercih ettiğini ifade etmektedir.
"Mem û Zîn"i yazmak için Kürtçe'yi tercih etmesinin temel iki nedeni olarak el oğluna "Herkesin kendi dilinde kitapları varken, Kürtlerinki yoktur" ve "Kürtler aşktan mahrumdur" dedirtmemek olduğunu açıkça belirtmektedir.
"Mem û Zîn"in asıl konusu, Mem ve Zîn adlı kahramanlar arasında "mecazi" olarak başlayıp daha sonra "ilahi"leşip "hakiki"leşen bir aşk hikayesidir. Aşkları evlilikle noktalanıp "mecazi" merhaleyi aşamayan Tacdîn ve sitî de hikayenin önemli kahramanları arasında yer alırlar. Tacdîn dîvan veziririnin oğlu, Mem'de dîvan katibinin oğlu olup, kan kardeşi iki saray mensubudurlar. Hikaye'nin önemli kahramanlarından biri de Cizre beyi Zeyneddîn'dir. Sarayda yetişen Sitî ve Zîn bu beyin kardeşleridir. Hikayenin diğer kahramanları: Bey'in kötü karakterli teşrifatçı kapıcısı Bekir, Zîn ve Sitî'nin dadıları Hayzebûn, Tacdîn'in iki kardeşi Arif ve Çeko, Bekir'i ölümünden sonra cennet'te gören pîr. (Şeyh)
4- DîwanXanî'nin değişik süreçlerde çeşitli münasebetlerle söylediği şiirlerinin bir araya getirildiği
Dîwan'ında yer alan bazı nazım şekilleri şunlardır:Gazel, Kaside, Kıta, Mulemma, Mustezad, Diğerleri
Dîwan'ın içeriğini oluşturan belli başlı konular şunlardır:Tasavvuf, Mistik ve metaforik aşk, Metaforik Flora, Metaforik fauna, Sosyal, siyasal ve kültürel olgular, Diğer konular.
Hazırlayan:
Mustafa ÖZER*
Bu yazının hazırlanmasında "Doç.Dr. Kadri Yıldırım" tarafından hazırlanan ve "Avesta yayınları" tarafından çıkarılan "Ehmedê Xanî Külliyatı" isimli kitapları ve*"İzeddin Mustafa Resûl" tarafından yazılan Bir şair düşünür ve mutasavvıf olarak Ehmedê xanî ve "Mem û Zîn" adlı kitabından yararlanılmıştır.*Saygıdeğer Kadri Yıldırım ve İzeddin Mustafa Resûl beyefendilere sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.
www.avestakitap.com adresinden "Ehmedê Xanî" ile ilgili kitapları temin ederek daha kapsamlı bilgilere ulaşabilirsiniz.http://www.ehmedexani.net/index.php?topic=126.0