Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
HomeHome  Latest imagesLatest images  SearchSearch  RegisterRegister  Log in  
Kürd Ulusu'nun Çıkarları; Her Türlü Parti, Kurum, Kuruluş, Örgüt ve Kişilerin Çıkarlarının Üstünde ve Ötesindedir. Her Şey Kürdistan İçin!

 

  "Reel İslam" sorgulanmalıdır

Go down 
AuthorMessage
Admin

Admin


Mesaj Sayısı : 131
Kayıt tarihi : 2010-01-12

 "Reel İslam" sorgulanmalıdır Empty
PostSubject: "Reel İslam" sorgulanmalıdır    "Reel İslam" sorgulanmalıdır Empty13.07.10 0:03

"Reel İslam" sorgulanmalıdır

Hejarê Şamil

Kürdistan-Post.Com
Tarih: 21 Haziran 2010 Pazartesi


İşgalci Türk ordusu, Kürdistan’da sürdürdüğü bu yılki yaz operasyonlarında PKK’nin inisiyatifi ele geçirmesi dolayısıyla paniklemiştir. Türk devleti, hükümeti panik içerisindedir.

Akdenizdeki İsrail haltından, BM’deki İran haltından dolayı PKK’nin moral dokusuna vitamin verdiklerini düşünen Türk devlet koruyucuları, boğanın altında buzağı arar gibi, PKK “saldırılarının” arkasında İsrail ve ABD parmağı aramakla meşgul. Panik böyle bir şeydir işte, ama ecele faydası yoktur.

Türk devletinin her çaldığına govend tutan siyah (korucu başı Zeydan), beyaz (Ümit Fırat), sarımsı (Mir Dengir Fırat) ve ne üdüğü belirsiz (Malatyalı Metiner) Kürdlerin paçaları tutuşmuş; onlar da panik içinde.

Göbekten PKK düşmanı olan yurtsever Kürdlerin, göbekten düşmanlıkları gibi PKK’nin Kürdün ebedi saldırma hakkını kullanmasından neden memnuniyetsizlik duydukları ise bir türlü anlaşılmıyor.

Faşizan ve sömürgeci tefekkürün esaretinden bir türlü kurtulamayan, siyasetçilerden daha devletçi Türk basını, “güvenlik zafiyeti” nedeniyle gâh orduyu, gâh da “açılım”la “terörizme” doping verdiği için hükümeti suçluyor. Onlar paniklemez ama kafaları karışık. Türk basınına konuşan entelektüeller ise gâh nalına, gâh mıhına vuruyorlar. “İç, dış nedenler, etnik (bu kelimeyi Allaha şükürler olsun ki, yeni eklediler söz dağarcıklarına), ekonomik nedenler” ezberlerini sürdürüyorlar. Türk basın camiasının, olayları objektif değerlendirme gücünün olduğuna inananlardanım. Fakat Türk basınının namuslu olma sorunu vardır. Mesela, “kanın sel olup aktığı” bu günlerde Türk merkez gazetelerine yazan bir basın emekçisi çıkıp da, allandırıp ballandırmadan “biz onların topraklarını işgal etmişiz, onlara savaşmaktan başka yol bırakamamışız” deseydi, namusu kurtarmış olurdu.

25 yıl boynunca her yazın tekrarlanan “güncel” olaylara tepkimiz şöyle olsun.

Güncelin bir adım gerisiyle ilgili söylenecek sözümüz var:

“İsrail” isimi geçen son yazı nedeniyle mektup bombardımanına tutulduk. Hiç böyle olmamıştı.

Eleştirisel ve küfür içeren mektuplar, görüşlerimizi paylaşanların mektuplarından fazladır. Yazan her kese teşekkür ediyorum; küfür savuranlara dahi. Fikir verdiler en azından, küfürlerin altında yatan duyguları ve mantığı anlama fırsatımız oldu.

Bir önceki yazıda bilerekten tek bir tane “Yahudi” kelimesi kullanmamıştık. Dostlarımızın ifadelerinde vardı sadece. “İsrail” demiştik. Bu özenimizin bir mantığı ve anlamı vardı…


ANTİSEMİTİZM, RUHİ HASTALIKTIR

Ama şimdi “Yahudi” kelimesini de kullanacağım. Bunun da bir anlamı vardır…

Yahudilere sempatim hiçbir zaman olmadı. Bu sevgisizliğin nedenini, düşünsel gıdamı temelde Rus ve Türk medyasından aldığıma bağlıyorum. Rus ve Türk ulusal medyası, en az 70 yıldır aşikâr ve gizli biçimde Yahudi düşmanlığı yapıyor. Türk ve Rus ulusal medyaları, öz itibarıyla antisemitist medyalardır.

Bu medyalar, okurlarına Yahudilerin de Provoslavlar (Ortodokslar) ve Müslümanlar kadar insan olduklarını düşünme şansı bırakmıyorlar. Tanrıya şükürler olsun ki, medyaları, apoletli medyaların en şahane yazarlarını ve düşünürlerini elimizin tersi ile itmeyi öğrendik.

1995-96 yıllarında Kreml’in, Rusya parlamentosunun önünde elime tutuşturulan bildiriler, broşürler, dergiler ve kitaplar yüzünden neredeyse antisemit olacaktım. Aynen öyle. Şuan Taksim’den, Beyoğlu’ndan tesadüfen geçen her bir Kürd ve Türk genci, antisemit olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Günümüzde antisemitizm nedir? Kısa yoldan yanıt “Yahudi düşmanlığı” olabilir. Müslüman ve Hıristiyan temsilcilerin, Yahudilere ve Yahudiliğe karşı hissettikleri aşırı husumet, her iki Semavi dinin manevi derinliği ve özü ile bağdaşmamaktadır. Ari Almanlar, antisemitizm hastalığından kurtulma çabasını son altmış yılda ısrarla sürdürmektedirler. Ari Ruslar, bu konuda sınıfta kalıyor. Ulusal egemenliklerini Atatürk kadar Hitler’e de borçlu olan Türk devletçileri, şimdiye kadar fazla renk vermemeye çalışıyorlardı fakat kendilerini tutamıyorlar artık. “İsrail zulmü” kodlaması altında antisemitizm, başını alıp gidecek Türkiye’de. Kendini bilen her Kürd, bu furya içerisinde yer alanlara yukarıdan aşağı bakmasını öğrenmelidir.

Bir Türk sitesinde “Siyonist Kürd yazarı” olarak tanımlanmışız; okur arkadaşım haber verdi.

“Müslüman” taassupkeşeri karşısında kendimizi “temize çıkarmak” derdimiz yoktur ve olamaz. “Daha çok” veya “daha az” Müslüman olmak gibi anlamsız ve zararlı bir tartışmaya girmeden, bağnazlara şu yanıtı vermek yerinde olur: Müslüman Kürdün ölümünü istatistik sayan, Kürd halkının özgürlük ve bağımsızlık talebine “terörizm” yaftası ile yanıt veren sizin gibi sahte Müslümanların; Müslüman Filistinlilerin özgürlüğü için “mücadele etmesi”, kocaman sahtekârlıktır ve sizlerin, Filistinlileri zulmün pençesinde tutan, “Öldürme!” hükmüne ihanet eden sahte Yahudilerden hiçbir farkınız yoktur.


MÜSLÜMAN FANATİKLERİ SALDIRGAN, MÜSLÜMAN ÖNDERLERİ KORKAKTIR

Gençler saldırgan olur. İslam maksimalistliğini (bu, her dinde var olan bir olgudur) dogmatikçe dinin temel dayanağı olarak algılayanların aşırılığa yatkınlığı, galiba İslam’ın üç semavi dinin en genci olmasından kaynaklanıyor. Hıristiyanlar, Orta çağlarda yüzyılları kapsayan kanlı savaşlar yürüttükleri dönemlerde, Müslümanlığın şimdiki yaşındaydılar.

Günümüzde Hıristiyanların ve Yahudilerin biz Müslümanlardan olay ve olgulara daha serin kafalı, toleranslı yaklaştığına inanıyorum. Örneğin, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği eleştirerek hatta bu dinlerin temel dayanaklarına dil uzatarak sağ kalmak mümkündür. Bunu yapan binlerce düşünür, korumasız ve özgür biçimde yaşamlarını sürdürmektedirler. Müslümanlığın insanlar tarafından uygulanma biçimlerini dahi eleştirenler, anında fanatik örgütlerin ve “en Müslüman” devletlerin ölüm listelerine giriyorlar. Bu, ne demektir? Bu nasıl bir çaresizlik ve korkudur? İnsan eleştirisi, kutsal dinimize gölge düşürebilir mi? Ondan bir şeyler mi götürebilir?

İslami değerler adı altında yürütülen İnsani değerleri hiçe sayan siyasetler, gökten nazil olan Mukaddes Kitabımızın hükümlerinin İnsanoğlu tarafından İnsani özgürlüklere ters istikamette yapılan uygulamaları, işte “Reel Müslümanlık” dediğimiz olgular neden sorgulanamaz, eleştirilemez? Hükümranların ve dini liderlerin “din tekelciliğine” karşı ses çıkarmak, din zırhına bürünerek dini kendi emellerine alet etmesine karşı çıkmak, “Tanrıyla aramdan çekil!”, demek gerçek Müslümanlığın gereği değil midir?

Türkiye somutunda "reel Müslümanları" sorgulamak, siyasal İslam’ın başını çeken iktidar partisinden on beş mi, yirmi beş mi milletvekilinin "Gazze gemisine" binmekten neden son anda vazgeçtiğini sorgulamakla başlanamaz mı?

Can korkusu, Gazzeli Müslüman kardeşlere yardım etme dürtüsünden daha ağır mı basmış? Mavi Marmara gemisinde öldürülen dokuz insanın suçu neydi? Bunu yalnız İsrail’e değil, Türkiye’ye de sormak gerekir.

Beyhude biçimde İslam dünyasının ağabeyliğine soyunan bir güruhun siyasal temsilcileri, Peygamber efendimizi canı pahasına savunan Ebubekir örneğinden, İslam’ın kılıcı Hazreti Ali’den hiç mi etkilenmemiş?

Etkilenmedikleri için, AKP İslam’ının, mefkûre İslam’ı değil, iktidar İslam’ı olduğundan dolayı…

 
SIRTI YERE GELEN "PEHLEVAN"IN NARALARI

En azından bugün itibarıyla AKP ve Türkiye, İsrail’e karşı yenilmiştir. Kimse, Avrupa parlamentosunun “İsrail kınamasını”, Rusya’nın gizli çarı Vladimir Putin’in Türkiye’de “İsrail’i uluslararası sularda saldırdığı için kınıyoruz” ifadesini İsrail’e karşı “uluslararası ittifak”a katkı sunan veriler olarak algılama yanlışına girmesin. Putin, mesela, İsrail’i kınamamıştır; sadece ihtiyatlı bir üslupla “uluslararası sularda saldırmasını” doğru görmemiştir. Rusya çarının, kendi başı Yahudilerle derttedir. Yahudileri Moskova’dan söküp atmak, Kudüs’ten çıkarmaktan daha zordur. Bu gerçeği kimse Putin’den daha iyi bilemez.

Türk liberal yazar-çizer, eski diplomat ve siyasetçilerinin ortamı yumuşatma çabalarına rağmen, Türkiye-İsrail çelişkisinin derinleşeceğini her kez biliyor. Bu çelişkinin Ortadoğu dengelerini etkileyen sonuçlarının olacağı da kimseye sır değildir.

Kürtler, bu çelişkiden pekâlâ fayda sağlayabilir. Türkiye’nin, “kafir” İsrail’le ilişkileri yıllar boyunca en öldürücü bombalara dönüşerek Kürdlerin başına yağdı. Şimdi “kafir” İsrail’den yararlanmak sırası Kürdlerdedir. Kürdlere karşı Türkiye-İsrail ilişkileri, “reel İslamcılar” için Müslümanlığın gereğiyken, şimdi İsrail-Kürd ilişkilerinden bahsedilmesi, anti-Müslümanlık mı oluyor?

Hadi oradan!

Benim halkımın yüzde doksanı “reel” değil, gerçek Müslüman’dır, dini bütündür onların. İslam adı altındaki siyasetlere düşünmeden açık çek verirler ama İslam’ı kendi emellerine alet etmeyi akıllarından bile geçirmezler.

Kürdlerin bu kadar saf ve dürüst davranmalarının kendilerine fazla bir yarar sağlamadığına inananlardanım ama insanları dürüst, inançlı ve insancıl oldukları için sorgulamanın ahlaki olmadığının da bilincindeyim.

İsrail’le ilişki arayışları, İslam’a ters düşmek anlamı taşımaz. Onlar da tek olan Allah’a inanıyorlar, biz de. Üstelik onlar Tek olan Allah’a bizden (en azından Türklerden, çünkü Kürdlerin bir Zerdüşti geçmişi var) önce inanıyorlardı.

Günümüzde İsrail’le ilişki kurmak, Kuzeyli Kürdler için bir zorunluluk haline geldi. Yahudilerin de Kuzey Kürdistanlılarla irtibat sağlaması, ulusal çıkarlarına ters düşmez. İsrail’le ilişkileri geliştirmek için öncelikle Kürdlerin tılsımına düştükleri “paradigmaların” tahammülfersa çekiciliğinden kurtulmaları gerekir.

Türk gazeteciler, bilim adamları, Erdoğan’ın “Türkiye’nin dostluğu kadar düşmanlığı da önemlidir” narasının, diplomatik bir başarının kapılarını açtığını, 36’mı, 24’mü saat içerisinde İsrail’de rehin tutulanların geri göndermesi ile sonuçlandığını durmadan işliyorlar. Bu apaçık bir gaflet, aldatmacadır. Tam tersine, Türk iktidarının “sert açıklamaları”, rehinlerin Türkiye’ye geri çevrilmesini on beş-yirmi saat geciktirmiştir. İsrail, Türkiye “sertliğine” oyalama ile yanıt vermiştir. Oysa İsrail, insani/siyasi yardım görevlilerini gemilerden alıp kendi uçaklarına doldurarak direk Türkiye’ye göndermeye hazırdı. Günler öncesinden yapılan planlamanın bir detayı da buydu; yetkili ağızlar söylediler.

 
HAYAL – “KÜRESEL AKTÖRLÜK”, GERÇEK – KÜRDİSTAN ÇIKMAZI veyahut KENDİ ÇALDIĞINA OYNAMAK

Türkiye, Davutoğlu zatının kitaplarında yazdığı fantezileri siyasete aktararak “küresel aktör” olmaya soyunmuş meğerse. Gazze çıkartmasının, bu tahayyülle bağlantısı vardır. Söz konusu “misyonu”, Türkiye’deki Şehir Üniversitesi rektörü, prof. Gökhan Çetinkaya şöyle anlatıyor: "Küresel bir oyuncu olmak istiyorsanız sorunu çözme şansınız olsun olmasın, her olaya müdahil olacaksınız ve her olayda masaya oturacaksınız ki, her olayda sizin de söz hakkınız olsun. Türkiye’nin dünyadaki yeri değişti”.

Bu mantığa, kendi çaldığına oynamak derler. Türkiye, eğer ciddi biçimde Filistin sorunu ile uğraşırsa, önüne Kürdistan sorunu dikilir – ki, bu açık veya gizli biçimde yapılacaktır. Kimsenin kuşkusu olmasın. Çeçenistan sorunu ile uğraşırsa, önüne Kürdistan sorunu atılır. Atılmıştır. Tayland'ın özgürlüğünü pratik olarak desteklerse Çin, Kürdistan’a çıkarma yapar. Ermenilere ‘Karabağ’dan çık’, derse Kürd-Ermeni ilişkisini alabildiğine pekiştirir. Türkiye bu kadar çaresizken, küresel oyuncu değil de, belki yedek takıma torpille sokulmuş yedek oyuncu olabilir.

Yedek oyuncular, çoğu zaman ayak işlerinde kullanılıyor. Türkiye’nin Akdeniz’e balıklama atılması böyle bir şeydir. Türkiye’yi küçümsemek doğru değildir; ne de olsa kendine göre bir devlettir fakat yedek bir oyuncudur. Dünyadaki yeri de hiç değişmedi. 2. dünya savaşında Hitler’in yedeğiydi, SSCB’ye karşı ABD, Batı yedeği oldu. Bugün de bu konumunu muhafaza ediyor ama yarın başkalarının yedeği olabilir. Yedek olmak, Türkiye’nin kaderidir. Kürdistan sorunu olan bir devletin başka şansı yoktur.

Türkiye’nin, uluslar arası masalarda kendi görüşlerini dayatıp kabul ettirecek konuma gelememesinin nedeni; Washington’da, Kudüs’te değil, Amed’de, Hakkari’de aranmalıdır. Taş atan çocukların öfkesinde, hapislerde çürütülen Kürd önde gelenlerinin, Kürdistan dağlarında silahla dolaşan gençlerimizin itaatsızlığında aranmalıdır.


BİRAZ FAZİLET, BİRAZ HAKKANİYET, İNSANİYET, DÜRÜSTLÜK VE ADALET. BİRAZ DA AHLÂK

Şimdiye kadar bu makalede yazılanlar, gönderilen mektuplara verilen hulasa yanıtlardır. Devam da öyle olacak.

“İslam İnterneti” gülcüymüş meğerse. Ama interneti keşfeden “kâfirlerdir”. Elektrik lambasından, buzdolabına, arabadan uçağa kadar günlük yaşamda faydalandığımız her insani harikayı “kâfirler” icat etti. Bizim icat edip “kâfirlerin” kullanımına sunduğumuz neyimiz var?

El-muhtasar, "reel Müslümanların” kâfir icadı üzerinden "Müslüman’ca" baskılarına maruz kalmanın ıstırabı içerisindeyim.

Orta çağlarda başlayan Avrupa Rönesans’ı, dini açıdan tolerans sorununu çözmenin temellerini döşemiştir. Tahammülsüzlük psikolojisine neşter atmıştır.

Kendi ülkelerinde aş, iş ve özgürlük bulamayan Müslümanlar, Avrupa’ya, Amerika’ya ve hatta Rusya’ya göç ediyorlar. Beğenmediğimiz Avrupalılar, Amerikalılar yaşamak için İran’ı, Türkiye’yi tercih etmiyor. Beğenmediklerimizin ülkelerine koşan bizleriz. Müslüman ülkelerin en büyük dini efendileri bile ABD’ye, Avrupa’ya sığınıyorlar. Humeyni Fransa’daydı, “Hoca” dedikleri Erzurumlu Gülen, vaazlarını hâla Amerika’dan veriyor…

“Onlar bizi sömürerek güçlendiler, onlar kültürü bizden aldılar, uygarlığı biz başlattık, Mezopotamya, Mısır kültürü Yunanistan üzerinden Avrupa’ya, Amerika’ya geçti” demekle işin altından çıkmak kolay değildir. Yaşadığımız gerçeğin tek yanıtı değildir bu argümanlar.

Suudi Arabistan’da, İran’da ve diğer Müslüman ülkelerde başını açma cesareti gösteren Avrupalı kadınların, ölüm cezası dâhil, çeşitli zulümlere tabi tutulduğunu biliyoruz. Hal böyleyken, Avrupalı kadınların özgürlüğüne müdahaleyi onaylayan muhafazakâr Müslümanların, Fransa’da başını örten Müslüman kadınların “fişlemesini”, eleştirme hakkı var mıdır? Bu davranışın ahlakı olabilir mi? Katı Müslüman ülkelerde başını açan kâfir kadını öldüren reel Müslümanlığın, Avrupa’da başını örten Müslüman kadına “yasalarımız ayaklı hapishane olarak dolaşmaya, yüz gizlemeye müsaade etmiyor” telkininde bulunulmasına cihatla yanıt vermesi, faziletle bağdaşır mı?

Kürd halkını dilsiz bırakan Türklerin, Almanya’da entegrasyon sorunu nedeniyle yabancılara Alman dilini öğrenme zorunluluğu getirilmesine “Türk direnişi” göstermesi; başını açan kadını öldüren Müslümanların, başka bir ülkede başını örten kadını savunması kadar sahtekarcadır ve insanlık dışı bir yaklaşımdır. Onlarca böylesi örnek verme ve karşılaştırma yapma imkânına sahip olmanın üzüntüsü kahredicidir.

Kürdlerin kurup yönettikleri Eyyubi, Mervani, Şeddadi ve onlarca diğer devletler, İslam bayrağı altında yola çıkmış, Kürdler tarihin çeşitli evrelerinde kendi isimlerini İslam’ı yücelterek dünyaya duyurmuşlardır. Kürdün kitabında sömürgecilik için, “kardeşi” köleleştirmek için, komşunun evini harabeye çevirmek için “Müslüman kardeşliğini” bir araç olarak kullanma mantığından söz edilmez. Kürdler için İslam; adalettir, hakkaniyettir, Müslüman’ın ve gayri Müslüman’ın insani ve ulusal haklarına hürmettir.

Ne var ki, dini bütün halkımızın İslam algısında önemli bir kusur dikkat çekiyor; İslam’ın sömürüye karşı sonsuz direnişe, bağımsızlığa ve dünyevi özgürlüğe, yani Tanrı’dan başka kimseye itaat etmemeye yaptığı davete muhafazakâr insanlarımızın ağırlıklı kesimi kulak vermemekte ısrar ediyorlar.

Günümüzde Kuzey Kürdistan’da İslam’ın doğru kavranıldığının temel göstergesi, Türk vahşetine ve Türkiye gâvuruna karşı kesintisiz mücadele, Kürd-İslam topluluğunun kurtuluşu için yürütülecek kutsal savaş olabilir.

Reel İslamcıların arkasından sürüklenmek, İslam’ın temel değerlerine vefasızlıktır ve bu, dini bütün Kürd Müslümanlara yakışmıyor.


Hejarê Şamil
hejare_shamil@hotmail.com
Back to top Go down
https://serxwebun.forumieren.com
 
"Reel İslam" sorgulanmalıdır
Back to top 
Page 1 of 1
 Similar topics
-
» Kürtler ve İslam
» Kürtler, İslam ve İsrail İlişkileri…
» İslam’da Reform, Kürdistan’da Devrim!
» İslam neden barışçı değil?
» Devlet, İslam, Kürdler ve Darbe

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
 :: Bixêr û bi Ehla! * Welcome! * Hos Geldiniz! :: Nihêrîne Raman | Bakış Açıları-
Jump to: