Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
HomeHome  Latest imagesLatest images  SearchSearch  RegisterRegister  Log in  
Kürd Ulusu'nun Çıkarları; Her Türlü Parti, Kurum, Kuruluş, Örgüt ve Kişilerin Çıkarlarının Üstünde ve Ötesindedir. Her Şey Kürdistan İçin!

 

 Kürt Sorunu'nda Bilim İnsanlarının Günahları

Go down 
AuthorMessage
Qubat

Qubat


Mesaj Sayısı : 24
Kayıt tarihi : 2010-03-19

Kürt Sorunu'nda Bilim İnsanlarının Günahları Empty
PostSubject: Kürt Sorunu'nda Bilim İnsanlarının Günahları   Kürt Sorunu'nda Bilim İnsanlarının Günahları Empty09.04.10 1:15

Kürt Sorunu'nda Bilim İnsanlarının Günahları

AHMET ÖZER

Bilindiği üzere Güneydoğuda yaşanan çatışma ortamı sonucunda ülkenin büyük maddi ve manevi kayıplar oluşmuş, 40 binin üzerinde insanımız hayatını kaybetmiş, bunun yanında 4 bin faili meçhul cinayet yaşanmış, 4 binin üzerinde köy ve mezra boşaltılmış, milyonlarca insan batı kentlerine göç etmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte yaşanan insanlık dramının ötesinde hem göç edilen yerlerin boşaltılması orada yapılan tarım ve hayvancılığın durmasına sebep olmuş hem de göç edilen kentlerin hazırlıksız yakalanması gecekondulaşma ve çarpık kentleşmeyi hızlandırmış, böylece iki boyutlu bir kayıp meydana gelmiştir. Bunun da ötesinde bölge ekonomisinin ana damarı olan tarım ve hayvancılık yok olma noktasına gelmiştir. Yıllardır Orta Doğu ülkelerine canlı hayvan ve kırmızı et ihraç eden Türkiye şimdi buralardan canlı hayvan ve kırmızı et ithal eder hale gelmiştir.

Peki, neden bu sorun bu kadar Türkiye’yi meşgul etti, bu güne kadar çözül(e))medi? Bunun çözümü bu kadar zor mu? Bunun bizce iki nedeni var: Birincisi, sorundan beslenenlerin sorunu çözmek istememesi, çözümü sabote etmesi; ikincisi ise basiretsiz, ön görüsüz, korkak ve kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde gören çapsız politikacıların varlığıdır.

Bir de özellikle bu yazıda dikkat çekmek istediğim bir husus var. O da bu konuda konuşması, yazması, çözüm ve proje üretmesi gereken bilim insanların sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınması ve rollerini oynayamamasıdır. Bilindiği üzere sosyal ve siyasal meselelerin tartışılması, araştırılması ve toplumlun aydınlatılması konusunda bilimcilerin, özellikle de sosyal bilimcilerin işlevi büyüktür. Avrupa’da, Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de sosyal bilimciler, düşünürler, bilim adamları çoğunlukla o günün sorunlu koşullarının bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Sonra bu bilim insanları ve düşünürler ülkelerine karşı duydukları sorumluluğun bir gereği olarak dönüp bu sorunları incelediler, araştırdılar hatta onlara müdahale ettiler, çözümler ürettiler, öneriler geliştirdiler.

Konuştular, tartıştılar ve sonuçta çözüme katkıları oldu ve diğer toplumsal dinamiklerin de etkisiyle birçok sorunda çözüme ulaşıldı. Bu gün gelişmiş dünyanın bulunduğu seviyeye gelmesinde bu bilim insanlarının büyük payını kimse inkâr edemez.

Türkiye’de ise bu konularda durum biraz farklı. Sorunun bu denli dallanıp budaklanmasının temel nedenlerinden biri de bu sorunu ve onu yaratan nedenleri sakin bir biçimde anlamak yerine onu örtbas etmeye çalışmak olmuştur. Tarihi ve sosyolojik gerçekleri ortaya koymamak ve demokratik yollardan bu sorunu tartışmamak onu büyütmekten başka işe yaramamıştır. Kürt kavramından, Kürt sorunundan korkulmuştur. Bu psikoloji ile onu yok sayma kolaycılığına sığınarak ondan kurulmaya çalışılmış, tıpkı bir insanın karşısında duran bir gerçekliği yok etmek için gözünü kapatması gibi bir yöntem izlenmiştir. Oysa kişi ne kadar gözünü kapatırsa kapatsın o gerçeklik orada durmaya, var olamaya devam eder, onun gözünü kapatması ile yok olmaz.

O nedenle sorun kimi zaman yok sayılmış, kimi zaman Kürtlerin varlığı ile birlikte inkar edilmiş, kimi zaman Kürtlere ve bu soruna dair her şey yasaklanmış, bu sorunla ilintili olarak meydana gelmiş olan isyanlar ve hareketler zor ve şiddet kullanılarak kanlı bir biçimde bastırılmış, ama hiçbir zaman sorun tamamı ile ortadan kaldırılamamıştır.

Maalesef bilim insanlarının da bu anlamda sorumluluklarını yerine getirdikleri söylenemez. Bilim insanlarının, özellikle de sosyal bilimcilerin büyük ekseriyeti bu yakıcı dönemde konuşmaları, çözüm üretmeleri gerekirken, genellikle sustular; konuşmadılar, tartışmadılar, çözüm üretmediler, adeta üç maymunu oynadılar. Başka ülkelerden siyaset bilimciler sosyologlar gelip burada araştırmalar yapıp konuya dair çözümler ileri sürdüler. Ama laboratuarın içindekiler bu ülkede kan oluk oluk akarken kıllarını kıpırdatmadılar ve bu konuda çalışanları ve konuşanları eleştirdiler ya da onlara yapılan haksızlıklara seyirci kaldılar. Oysa bu ülkenin bilenleri olarak, bu ülkenin ekmeğini yiyip, suyunu içenleri olarak böyle bir günde ülkeye yardım etmeyip de ne zaman edecekler? Yurtseverliğin içi başka nasıl doldurulur, boş hamasetle mi? Bilmek sorumluluk değil midir; sorumluluk yanlış olana müdahale etmeyi, tabuları kırmayı gerektirmez mi?

Hal böyleyken, görevleri bu sorunları araştırmak ve tartışmak olan sosyal bilimciler yıllardır sanki bu sorun hiç yokmuş gibi davrandılar. Bilinmektedir ki eğer bir yerde akıl susarsa, bilim susarsa silahlar konuşur, şiddet egemen olur. İnanıyorum ki şimdi eğer aklı, bilimi hakim kılarsak, o taktirde silahlar susar, kandan ve şiddetten beslenenler kaybeder. Özellikle de bu savaşı bu güne kadar tırmandıran ve bundan sonra da asla bitmesini istemeyen şahinler kaybeder; insanlık ve demokrasi kazanır, Türkiye kazanır.

Durum şu ki, mevcut statükodan rahatsız olanlar onun değişmesini isteme hakkına sahiptirler. Ancak bunu sadece istemek yetmez, bu değişimi gerçekleştirmek için bir çaba sergilemek gerekir. Kant’ın deyimi ile bu durumda hem görü hem kavram gerekiyor, diğer bir deyişle hem teori hem de pratik gerekiyor. Çünkü kavramsız görürle, yani teorisiz pratik kördür; ama aynı zamanda görüsüz kavramlar, yani pratiksiz teori ise boştur. İkisini buluşturmanın zamanıdır. Çünkü uzunca bir dönemdir bilimciler başta olmak üzere Türkiye’de birçok kişi ve kesim sadece ilkeler bazında siyasetten bahsetmekte, ama siyasetin bizatihi kendisine dair sahici bir şey yapmamaktalar. Oysa siyasetin içine girmeden ona müdahale etmeden bir şeyler değiştirmek mümkün değildir.

Denizin kenarında oturmuş yüzen bir adamı seyreden biri onun ne yaptığını gözler ve bilir ama durduğu yerde asla yüzmeyi öğrenemez, bunun için suya girmesi gerekir. Dememiz o ki sorumluluk sahibi kişi ve kurumlarında artık sadece yorumlamakla yetinmemeleri değiştirmek için bir şeyler yapmaları gerekir.


Prof. Dr. Ahmet Özer: SDÜ, Sosyolog

Kaynak: Redikal Gazetesi, 06/04/2010 12:22
Back to top Go down
 
Kürt Sorunu'nda Bilim İnsanlarının Günahları
Back to top 
Page 1 of 1
 Similar topics
-
» El Ciziri (mucit, bilim adami)
» Ey Kürt gençliği!
» KÜRT SİTELERİ ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
» “Diyarbekir’de Kürt Ulusçuluğu”
» Klasik Kürt Edebiyatı

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
 :: Bixêr û bi Ehla! * Welcome! * Hos Geldiniz! :: Nihêrîne Raman | Bakış Açıları-
Jump to: