Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
HomeHome  Latest imagesLatest images  SearchSearch  RegisterRegister  Log in  
Kürd Ulusu'nun Çıkarları; Her Türlü Parti, Kurum, Kuruluş, Örgüt ve Kişilerin Çıkarlarının Üstünde ve Ötesindedir. Her Şey Kürdistan İçin!

 

 Kürt Sineması nedir?

Go down 
AuthorMessage
Qubat

Qubat


Mesaj Sayısı : 24
Kayıt tarihi : 2010-03-19

Kürt Sineması nedir? Empty
PostSubject: Kürt Sineması nedir?   Kürt Sineması nedir? Empty27.08.10 0:47

Kürt Sineması nedir?

Devrim Kılıç* 25 Agustos 2010


Uzun bir süredir Kürt sineması üzerine çalışıyorum. İmkanlarım elverdiğince Kürt yönetmenlerin filmlerini izlemeye çalışıyorum, araştırmalar yapıyorum, filmlerle ilgili eleştiri yazılarını okuyorum, fırsat buldukça da yazıyorum. Kürtlerle ilgili filmler yapan Kürt kökenli olmayan yönetmenlerin filmlerini de takip etmeye ve Kürtler’i filmlerinde nasıl resmettiklerini anlamaya çalışıyorum. Bu tür bir çalışmayı üreten birçok arkadaş var tabi. Onlarla da imkanlar dahilinde bilgi paylaşımı içindeyiz. 2009’da Agora Kitaplığı tarafından Kürt yönetmen Müjde Arslan’ın derlemesiyle çıkan "Kürt Sinemeası; Yurtsuzluk, sınır ve ölüm" adını taşıyan kitap bu alanda bir ilk olması açısından önemlidir. Bu kitabın hazırlık aşamasında belirli bir katkım oldu. İki makalem de bu kitabta yer alıyor. Kürt Sineması kitabının çıkmış olmasını tüm eksikliklerine rağmen heyecan verici buldum. Kitaba yönelik benim de bazı eleştirilerim vardı, yeterince kapsayıcı olamamıştı mesela. Genç Kürt yönetmenlere, ve Halil Uysal’a daha fazla yer verilebilir veya ayrı bölümler açılabilirdi. Ama tüm bu ve benzeri eksiklikler kitabın ana değerinden birşey götürmez. Okuyucuların kitabı nasıl karşıladıkları konusunda genel bir bilgiye sahip değilim ama birkaç okuyucudan olumlu eleştiriler duydum.

Yeni Özgür Politika gazetesinin Politik Art ekinde önce Jinda Baran’ın "Kürt sinemasına layıkıyla girmek", (1) sonra Sirwe Agiri’nin "Kürt sineması ne değildir?" (2) başlıklı yazıları yayınlandı. Her iki yazıda da katılmadığım bazı belirleme ve noktalar olduğu için bu yazıyı kaleme alma gereği duydum. Her iki yazar da genel olarak Kürt yönetmenleri "direnen Kürdü" yeterince veya hiç işlemedikleri için eleştiriyor. Ve direnen Kürdü işlemeyen filmleri de Kürt sineması içerisinde değerlendirmiyor. Hemen söyleyelim bu tabiki çok dar, dışlayıcı ve talihsiz bir yaklaşım Kürt sineması açısından. Örneğin "Kürt Sineması ne değildir? makalesinde Kürt Sineması kitabının değerlendirmesini yapan Sirwe Agiri yazısının sonunda kitabı okuduktan sonra "hangi filmin Kürt filmi olmadığını öğrendik elbette" diyor.. Oysaki kitapda Kürtler’den bahseden ilk filmlerden tutalım da Bahman Ghobadi, Kazım Öz, Hıner Saleem, Yılmaz Güney vb birçok yönetmene yer verildiği gibi dört parçadaki Kürt sinemasının genel gelişimi üzerinde de duruluyor, dünyanın birçok yerinde sürmekte olan Kürt film festivallerinden bahsediliyor. Kürt yönetmenler ve filmleri üzerine bazı akademisyenlerin yazdığı tezleri de unutmamak gerek. Durum buykan yazarın bu kitabı okuduktan sonra "hangi filmin Kürt filmi olmadığını öğrendik" belirlemesine ulaşması beni şaşırttı.

Yazar kitapda gerilla-yönetmen Halil Uysal’dan (Dağ) yeterince bahsedilmediğini haklı olarak söylüyor. Ve burdan yola çıkarak diğer yönetmenlerin filmlerini direnen Kürdü yani gerillayı yansıtmadıkları, konu almadıkları savından hareketle Kürt filmi olarak görmediğini, hatta yazının başlığından anlaşıldığı üzere Kürt sineması kavramı içerisine değerlendirmediğini ima ediyor. Bu süphesiz çok acımasız, yalnış ve dar bir yaklaşım. Yazarı tanımıyorum ama büyük bir ihtimalle gerilla-yönetmen Halil Dağ’ın yakın arkadaşı. Ve gerilladan bahsetmeyen filmleri Kürt filmi olarak görmüyor. Çünkü direnen Kürdün ancak gerilla şahsında ve gerilla görüntüleri ile temsil edilebileceğini düşünüyor olmalı.

Oysa gerek Yılmaz Güney’in Sürü ve Yol gibi filmleri gerekse de başta Bahman Ghobadi olmak üzere diğer Kürt yönetmenlerin filmleri Kürt filmidir ve Kürt sineması kavramının oluşmasında büyük işleve sahipler. Örneğin Kürdistan’ın bölünmüşlüğüne neredeyse her filminde sınır olgusunu işleyerek ve olay örgüsünü birden fazla Kürdistan parçalarında kurgulayarak dikkat çeken Bahman Ghobadi’nin filmleri Kürt sineması açısından oldukça önemli.

Kürt filmleri ve sineması bir direniş biçimidir

Şunu belirtmekte yarar var, gerek Jinda Baran’ın gerekse de Sirwe Agiri’nin "direnen Kürdü anlatmıyorlar" diyerek dışladığı Kürt filmleri bizzat varlıklarıyla bir direnç odağı, bir direnç nesnesidirler. Sanatın diğer dallarında olduğu gibi sinemada ve film sanatında, film dilinin anlatım tekniği açısından önemli mesajların ya son sahneyle, veya değişik metaforlarla verildiği bilinir. Bazen bu metafor çarpıcı bir diyalog bile olabilir. Bu açıdan sınır olgusunu Kürdistan’ın bölünmüşlüğünü simgeleyen bir metafor olarak kullanan yönetmen sadece bu bölünmüşlüğü göstermiş olmaz aynı zamanda bu bölünmeye Kürt halkı şahsında yönetmen olarak direncini, reddini ve tepkisini ifade eder. Bu açıdan başta Bahman Ghobadi olmak üzere Kazım Öz, Hıner Saleem, Yüksel Yavuz, Jano Rosebiani ve diğer Kürt yönetmenlerin filmlerinin ve yaptıkları sinemanın bir direniş biçimi olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyleki bu yönetmenlerin yaptıkları filmlerin başlı başına "direnen Kürt" olduğunu söylemem mümkün. Bu nedenle örneğin Ghobadi’nin filmleri İran’da sınırlanmakta ve hatta yasaklanmaktadır. Direnen Kürdü göstermek beyaz perdede veya ekranda sadece gerillaların yer almasıyla olmaz sadece. Süphesiz gerilla da, Kürt özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirmiş binlerce direnişçi ve kahraman da Kürt yönetmenlerin filmlerinde yer alıyor ve almaya devam edecektir. Ancak film sanatı açısından ve gösterge bilim açısından perdede beliren görüntüyle yönetmenin göstermek ve dikkat çekmek istediği olgu arasındaki diyalektik iyi anlaşılmalı. Yoksa gerillayı ekranda gösterirsem direnen Kürdü yansıtmış olurum diye basit bir mantıkla yaklaşılmış olur ki bu yalnış tasvirlere ve hatta olumluyayım derken olumsuzlamaya da yol açabilir. Örneğin Bahoz filminde tasvir edilen "direnen Kürt" (öğrencileri örgütleyen ve elindeki yüzüğü Helin’e gösterek "Nişamlıma Dersim çıktı bizse buralarda çürüyoruz" diyen şehir gerillası) istenilen düzeyde bir temsiliyet yaratmadığı gibi az önce alıntıladığım ve oldukça basit ve yavan tarzda söylediği bu söz nedeniyle antipatik bile gözükebilir.

Kapsayıcı olunmalı


Kürt Sineması’yla ilgilenen ve aynı zamanda politik bir direnişi içinde olan kişilerin daha kapsayıcı olması yürüttükleri özgürlük mücadelesinin gereğidir diye düşünüyorum. Kürt yönetmenleri ve filmlerini "içinde gerilla yok" diye dışlamak ve sürekli "Halil Uysal gibi film yapın" imasıyla uyarmak hem sanata saygısızlıktır hem de politik olarak yalnıştır. Ancak ben politikacı olmadığım için konunun bu yönü üzerinde fazla durmuyorum. Söylemek istediğim bir Kürt filmini, Kürt yönetmeni ve Kürt sinemasını değerlendirirken dar politik çerçeveden değil de daha sanatsal ve bunun yanında Kürdili diyebileceğim ulusal bir perspektiften olguya yaklaşmak daha yararlı olur.

"Kürt Sineması ne değildir" makalesinin yazar Sirwe Agiri, Yılmaz Güney’i ve sinemasını överken Bahman Ghobadi’nin filmlerinin ise çaresiz Kürdü gösterdiği savıyla eleştiriyor. Agiri şöyle diyor: "Kürtlere, sınırların ve sislerin dışında bir şey göstermeyen Ghobadi Sineması… Evet, konu olarak şimdiye kadar Ghobadi filmlerinde, hep sınır ve ölüm üçgenindeki Kürdü işledi. Bu yüzden filmlerinde hep yitip giden, kaybolan, ne olduğu belli olmayan bir sondur yaşanan.... Sanırım bu yüzden olacak ki, Ghobadi’nin Kürt resmi, zavallı Kürt, dünyanın acıyarak baktığı Kürdü aşamıyor."

Oysa Yılmaz Güney ve Bahman Ghobadi filmlerindeki karekterlerin karşılıklı analizi yapılırsa karekterler düzeyinde bile Ghobadi sinemasının çok daha direngen olduğu rahatlıkla görülebilir. Örneğin Yılmaz Güney’in "Umut" filmindeki Cabbar çok zayıf, çaresiz bir karekterdir. Adana’da at arabacılığı yapan Cabbar filmin sonunda tüm umutlarını bağladığı hazineyi bulamayınca çıldırır. Tabi Yılmaz Güney’in Cabbar’ı böyle çarersiz, güçsüz bir karekter olarak işlemesi onun Türkiye’deki sosyal ve ekonomik yaşama bir eleştirisidir onun neo-realist sinema anlayışının sonucudur. Ama yine de bu filmdeki karekterin çaresiz, zayıf ve güçsüz bir karekter olduğu gerçeğini değiştirmez.

Bir de Bahman Ghobadi’nin "Kaplumbağalar’da Uçar" filminde Satelayt lakablı karektere bakalım. Genç bir çocuk olmasına karşın Satelayt yaşadığı köydeki tüm çocukları örgütler, mayın toplayıp satarak geçimini sürdürür. Agrin’e aşık olur ve onun gözüne girmek için elinden geleni yapar. Umutsuz ve çaresiz bir tip değidir, devrimci bir karekter de değildir. Ama savaş koşullarına karşın, askeri bir çöplüğe dönmüş köyünde dimdik ayakta durmaktadir. Yaşamdan umudunu kesmemiştir. Agrin’in ölümüne üzülür, Saddam’ın devrilmesine sevinir ama Amerikalılar’a filmin sonunda sırtını döner.

Ghobadi’nin filmlerinde yaşama tutunan Kürtler vardır

Sirwe Agiri Ghobadi filmlerindeki Kürt resminin dünyanın acıyarak baktığı Kürdü aşmadığı iddiasında bulunuyor. Bu tabiki çok subjektif bir belirleme. Ghobadi filmlerinde Kürt kimliğinin ve kültürünün yansıltılması üzerine bir tez yazmış biri olarak bu belirlemeye katılmamım mümkün olmadığını hemen söylemeliyim. Ghobadi filmleri üzerine "batılı", avrupalı film eleştirmenlerinin yazdığı onlarca yazı okudum ve bu yazıların hiçbirinde böyle bir belirlemeye veya cümleye raslamadım. Çünkü Ghobadi’nin filmlerinde resmedilen Kürt baskılar ve acılar içinde yaşamasına karşın direnmesini bilen, hayata ve özgürlüğüne tutkun Kürtlerdir. "Sarhoş Atlar Zamanı"nda Eyüp karekterine acımak mümkün mü? Babasını da kaybeden 13-14 yaşındaki Eyüp tüm zorluklara karşın kardeşlerine bakmaya çalışır. Kaçakçılık yapar, hasta kardeşi Madi’yi tedavi ettirmek için Irak Kürdistan’ına gider. Ama Eyüp acınacak bir karekter değildir, tam tersine hayatın tüm zorluklarına karşın hayata tutunan Eyüp’e ancak imrenilebilir. Ki hiçbir film eleştirmenin yazısında (batılı eleştirmenleri kastediyorum) filmde tasvir edilen Kürde acınıldığı türünde bir ifade görmedim. Hatta ilginç bir anekdot aktarmak istiyorum. Okuduğum üniversitede filmi görmüş bir öğretmenime duygularını sorduğumda filmde içki içirilen ve zorlu dağlara sürülen katırlara çok acıdığını söylemişti.

Agrin’in intiharı bir direniş örneğidir

Yazarın "Kaplumbağalar da Uçar" filmindeki Agrin karekteriyle ilgili söyledikleri de dikkat çekici. Agiri şöyle diyor; "Ve ‘Kaplumbağalar da Uçar’ filminde Ghobadi, tecavüze uğramış küçük kız Agrîn’i Kürdistan’la özdeşleştirdiğini belirtiyordu. Oysa Agrîn, filmin sonunda intihar ediyor. Bu da gösteriyor ki, aslında Ghobadi’nin Kürdü ölü bir Kürt ne yazık ki…"

Şüphesiz her film izleyiciler tarafından farklı okunur. Ben Agrin karekterinin filmde Kürdistan’ı simgeleyen bir karekter olduğunu düşünenlerdenim. Agrin Irak askerleri tarafından tecavüze uğramıştır ve bu tecavüzden gözleri görmeyen Riga adına küçük bir çoçuğu olmuştur. Agrin kardeşi Hengov’un karşı çıkmasına karşın Riga’yı terketmek ve hatta öldürmek istemektedir. Çünkü tecavüzün ağır yükü altında ezilen genç Agrin, ki en fazla 14-15 yaşındadır, Riga’yı her gördüğünde tecavüzü hatırlamaktadır. Kaldıki Riga tecavüzcülerin yani Kürdistan’ı işgal eden Iraklı askerlerin çocuğudur. Agrin Riga’yı redderek bir direniş örneği sergiler. Sevimli Riga’yı suya atarak boğar kendisi de ihtihar eder. Çünkü işgalci askerlerin tecavüzü altında özgür olamayacaktır. Tıpkı filmde temsil ettiği ülkesi Kürdistan’ın işgal sürdükçe özgür olamayacağı gibi. Görüldüğü gibi burada ölü, çaresiz bir Kürt değil direnen bir Kürt var. İşgali, işgalciyi ve onun tecavüzünden olan çocuğu kabul etmeyen bir Kürt var. Agrin ülkesi Kürdistan gibi tecavüze uğramıştır, kirletilmiştir ve bu kir ancak kusularak atılabilir. Agrin’n de öyle yapar ve geride kalanlara derin bir mesaj verir. Özgürlük "işgalciyi" reddederek gelecektir. Agrin’in intiharı bir çözümsüzlük değil direniş çağrısıdır. Bu mesaj da çok anlamlıdır ve muhattabı da başta Kürtler olmak üzere tüm izleyicilerdir. Burada Agrin eline silah alıp Iraklı bir askere saldırsaydı kaba bir direnişçilik sergilemiş olurdu ve filmin verdiği derin mesajın önemi azalırdı. Bahman Ghobadi Agrin’i Don Kişot vari direnmeye itmeden hem sanatsal olarak iyi yapmıştır hem de bir Kürt yönetmen olarak duruşunu göstermiştir. Yani o da Yılmaz Güney gibi direnmektedir, direnişin sinemasını yapmaktadır. Bu nedenle bu filmi de dahil olmak üzere birçok filmi İran’da engellerle karşılaşmış ve hatta yasaklanmıştır.

Beritan da "intihar" ediyor


Bir de yazarın yazısında öne çıkardığı gerilla-yönetmen Halil Dağ’ın Beritan filmine bakalım. Beritan filmine ismini veren gerilla Beritan pratik direnişin içindedir, yani gerilla saflarındadır. Çok aktif bir PKK gerillası olan Beritan tutumu, davranışları ve tarzıyla diğer gerilla arkadaşlarından farklı durmaktadır. Gerillada aşık olduğu bir başka gerilla vardır ancak o ülkesinin özgürlüğü sorununu önde tutmaktadır. Gerilla ortamında yalnış gördüğü ve benimsemediği yaklaşımlara müdahale eder, kadın gerilla arkadaşlarını daha aktif olmaya teşvik eder. Gerilla içindeki teslimiyetçi eğilime öfkelidir. Ve filmin sonunda sergilediği büyük direniş sonrası sığınmak zorunda kaldığı yüksek kayalıklarda etrafını çeviren ve Türk askerleriyle beraber saldıran Kürt peşmergelerine teslim olmak yerine ihtihar eder. Kendisine Kürtçe hitab eden ve Türk askerleriyle işbirliği içindeki Kürt peşmergelere yüz vermeyen Beritan intihar ederek tarihi bir direniş gösterir. Ki film de bu direnişi anlatmak için çekilmiştir. Halil Dağ’ın filminde Beritan karekteri de hiç süphe yok ki uğruna savaştığı Kürdistan’ı temsil etmektedir.

Farklı ortamlarda da olsalar iki Kürt kızının iki Kürt filminde ihtihar ediyor olması hep aynı olguya işaret eder. Birisi sıradan bir Kürt kızı, askerlerin tecavüzüne uğramış Agrin, diğeri neredeyse Agrin’den 11-12 yıl once yaşamış olan ve bizzat aktif gerilla mücadelesi içindeki Beritan. İntiharlarıyla verdikleri mesaj ise yaşadıkları ve uğruna savaşılan Kürdistan’ın ve Kürt halkının sınırlar kalkmadan ve askeri baskı rejimi sonlanmadan özgür olamayacağı. Her iki Kürt kızının ihtiharı şüphesiz Dersim isyanı sırasında yaşamını kayalıklardan aşağı bırakarak sonlandıran Ali Şer’in karısı Bese’nin tutumuyla aynıdır. Bu bir direniş geleneğidir ve bu geleneğin Kürt kadınları tarafından sürdürülmesi onların filmlerde Kürdistan’la özdeşleşen karekterler olarak işlenilmesinin ne kadar da doğru bir yaklaşım olduğunu gösterir.

Kürt Sineması’nı ortaya çıkaran nedenler


Sirwe Agiri Kürt Sineması kitabında benim bir yazımda yer alan"Kürt Sinemasının gelişimi ile Kürt halkının özgürleşme süreci arasında tartışılmaz bir bağ vardır" belirlememden memnun olduğunu ancak yine benim Kürt sinemasının gelişimde Körfez Savaşı sonrasında tüm dünyada Kürtler’e karşı oluşan ilgi ve merakın da payı olduğu belirmeme karşı çıkıyor. Agiri şöyle diyor: "Kürtlerin özgürlük ve sinemasının gelişim sürecini Körfez Savaşı sürecinin yarattığı ortama" bağlamasında duruyorum. Çünkü gözlerimin önünde 90’larla başlayan Kürt halkının görkemli serhildan süreci, ellerindeki taşlarla Türk tanklarına karşı duran Kürt çocuklarının, analarının, genç kızlarının direnişleri canlanıyor yeniden. Üniversitelisinden işçisine, emekçisinden liselisine kadar Kürt gençlerinin dağlara akın ettiği ve Kürt özgürlük tarihinde önemli bir aşamayı ifade eden 90’lar süreci…"

Ben Körfez Savaşı’nı referans verirken şunu kastettim. Körfez Savaşı sonrası Kürtler’in içinde bulunduğu durum dünya medyası tarafından eskisine göre çok yoğun olarak işlendi. Birçok televizyon kanalı özellkle Saddam’ın Kürtler’e uyguladığı katliamlarla ilgili belgeseller ve haber programları yaptı. Kürtler’le ilgili farklı dillerde yayınlanan kitapların sayısı arttı. İşte bu durumu gözönüne alan Kürt yönetmenlerde kendi cephelerinden Kürtler’i konu alan filmler yaparak Kürt sorunu işlediler. Örneğin Nizamettin Ariç’in Klamek Ji Bo Beko filmi böyle bir ortamda ortaya çıkmıştır. Hıner Saleem’de aynı dönemlerde filmler yapmaya başlamıştır. Türkiye’de üretilen filmler ise Siyabend u Xece ve Mem u Zin filmleridir. Ki bunlarda iki Kürt destanını konu alan filmlerdir.

Dar politik perspektif algılamayı engeller

Yazar benim belirlememe karşı çıkarken 90’larda Kuzey Kürdistan’daki Kürt direnişini hatırlatıyor. Oysa ben sadece Kuzey Kürdistan’ı değil tüm Kürdistan’ı gözönüne alarak bunu yazmıştım. Ben de dahil birçok arkadaş Kürt Sineması’ndan bahsederken Yılmaz Güney’i ve onun filmlerini de gözönüne alıyoruz. Oysa Güney’in filmleri kuzeydeki mücadeleden önce ortaya çıkmıştır. Öyleyse Kürt Sineması’nı tanımlamaya ve anlamaya çalışırken dar politik perspektiften yaklaşmak bizi sığlaştırır ve yalnış sonuçlara götürebilir. Çünkü Kürt özgürlük mücadelesi sadece Kuzey Kürdistan’da değil tüm Kürdistan’da farklı aktörler tarafından farklı biçimlere sürdürülmektedir. Bugün Doğu ve Güney Kürdistan’da üretilen Kürt filmlerini veya Kürt yönetmenlerin ortaya çıkışını sadece 90’larda Kuzey Kürdistan’da yaşanan ve hala da sürmekte olan halk direnişine bağlamak eksik ve inkarcı bir yaklaşım olur.

Hiç şüphe yok ki Kürt Sineması’nın ortaya çıkışıyla Kürt özgürlük mücadelesi arasında derin bir bağ var. Nasıl ki Türkiye’deki Kürt basını "Babıali basını, renkli basın" olarak tabir edilen Türk medyasına tepki ve bir alternatif olarak doğduysa, Kürt sineması da dünya sinema ailesine böyle bir içgüdüyle katıldı. Kürt özgürlük mücadelesi sürecinde bilinçlenen Kürtler kendilerini yansıtmayan, işlemeyen Türk filmlerine ve sinemasına da tabiki içten içe tepki duydu. Türk sineması, İran sineması veya Irak sineması ve hatta dünya sinemasının Kürtler’i çeşitli politik nedenlerden dolayı sürekli sinemanın dışında tutma eğilimi ve geleneği Kürt sinemasının hem doğuşunu geciktirmiş hem de kaçınılmaz olarak doğuşuna neden olmuştur. Kürtler, 1990’larla birlikte Kürtçe televizyona da kavuştu. Uydu teknolojinin gelişimi ve Avrupa’da mücadele yürüten Kürtler’in uydu teknolojisine ulaşması sonucu 1990’ların ortasında MED TV’yi kuruldu. İlk defa televizyon ekranlarında insanlar Kürtçe konuşuyordu. Kürdistan ve özgürlük mücadelesi hakkında doğru bilgi alma imkanı ortaya çıkmıştı. Med TV ve sonrasında Medya ve Roj TV yayınladıkları filmlere Kürtçe dublaj yaptılar. Film karekterleri televizyonda da Kürtçe konuşmaya başladı. Sonraki yıllarda birçok Kürt televizyonu daha açıldı. Bugün onun üzerinde Kürt uydu televizyonu var. Görsel medyanın Kürt sinemasına katkısı inkar edilemez. Özellikle belgesel çeken, kısa film yapan Kürt yönetmenler bu televizyonlar sayesinde filmlerini izleyiciye ulaştırma şansı buluyor ve bu durum onları yeni filmler çekmeleri konusunda teşvik ediyor.

Ben Kürt sinemasını Kürtler’in kendi seslerini ve ‘görüntülerini’ kendi tarzlarıyla ve kendi bakış açılarından tüm dünyaya duyurma çabası, Kürtler'in var olma istemini duyurma girişimi ve hatta bu var olmanın ispatı olarak görüyorum. Kürt sinemasının daha da önemli bir özelliği Kürt yönetmenlerin filmleriyle Kürt halkına ve bireylerine kendilerini ekranda, beyaz perdede görme imkanı vermesi ve böylece yıllardır bir halk olma bilincinden yoksun olan Kürtler'in tekrar kimliğini ve öz güvenini kazanmasına yardımcı olması. Bu öz güven ve kimliği kazanma süreci ve olgusu süphesiz sözkonusu Kürt yönetmenler için de geçerli. İç içe geçmiş bir süreç ve olguyla karşı karşıyayız. Bu açıdan Kürt sineması terimini kullanırken ve tanımlamasını yaparken uluslaşma sürecinde geri kalmış ve özgürlük sorunuyla karşı karşıya olan Kürt halkının içinde bulunduğu durum ve bu duruma karşı verilen siyasi ve kültürel direniş göz önüne alınmalı. Zaten Kürt sineması olarak tanımladığımız bu filmler bu kültürel direnişin en güncel, çağdaş ve etkili araçları.

Kürt sineması politiktir


Nasılki Kürt özgürlük mücadelesinin amacı Kürtler’i özgürleştirmekse şüphesiz bu aşamada Kürt sineması Kürtler’i konu alan filmlerle Kürt özgürlük mücadelesine katkıda bulunmakta. Bu yönetmenlerin seçtiği konudan bağımsız olarak böyledir. Çünkü Kürt yönetmenler Kürtler’i Kürt olarak işleyerek ve giderek artan oranda Kürtçe film çekerek ister istemez politik bir faaliet yürütmüş olurlar. Kürt filmleri sinema sanatı aracılığıyla Kürtler’i başta Kürtler’e göstermekle birlikte tüm dünyaya da tanıtmaktadır. Özellikle Ghobadi ve diğer yönetmenlerin filmlerinin uluslararası film festivalllerinde gösterilmesi sonrasında dünya kamuoyunda Kürtler’le ilgili bilgi oranının arttığını söylemek yalnış olmaz. Aynı zamanda Kürt filmleri şimdiye kadar Kürt olmayan yönetmenler tarafından sinemada eksik, yalnış ve çarpıtılmış olarak resmedilen Kürt imgesini de yıkmakta yerine daha gerçekçi, doğru ve Kürdili bir resim koymaktadır. Yani Kürt Sineması, yönetmenlerin niyetinden bağımsız olarak Kürt diplomasisinin sinema sanatı aracılığıyla sürdürülmesidir demek yalnış bir tespit olmaz. Kürt sineması Kürtler’i ve mücadelelerini başka halklara ve tüm dünyaya tanıtma açısından aktif ve çağdaş bir "Kürt diplomamisi" de yürütmektedir.

Bahman Ghobadi’nin Jalal Talabani’yle görüşmesinde kendisine söylediği şu sözü burada hatırlatmakta yarar var: "Kürt yönetmenlere destek vermenizi istiyorum. Bir fotoğraf bin kelimeye eşittir denir. Bir film binlerce peşmergenin yapacağından daha fazlasını yapabilir." Bu anlamda her Kürt yönetmeni desteklenmesi gereken birer Kürt diplomattır aynı zamanda. Özgürlük mücadelesi sürdükçe bu böyle olmaya devam edecektir.

Sirwe Agiri şöyle diyor: "Elbette artık dünyanın da kabul ettiği ve inkar edilemeyen bir Kürt olgusu var. Ancak Kürt sineması açısından bu gün Kürdü yansıtma değil, nasıl bir Kürdü beyazperdeye yansıtma sorunsalı mevcut." Yani sadece Kürdün değil hangi Kürdün yansıtıldığı önemlidir diyor. Kanımca talep veya sorunsal olarak ileri sürülen bu nokta yine politik kaygılarla dile getirilmiş bir fade. Kürt yönetmenlerin hangi konuyu seçecekleri sadece kendilerini bağlayan bir durumdur. Hele hele henüz ürkek adımlarla yürümeye ve ayakta durmaya çalışan Kürt Sineması açısından konu ve tarz sınırlamasına gitmek, karekter, türler önermek pek gerçekçi olmaz. Bence Kürt yönetmenlerden Kürtler’i önyargısız ve Kürt olarak yansıtmalarını beklemek gerekir. Hangi konuyu seçtikleri, hangi Kürdü filmlerinin merkezine aldıkları onları ilgilendirir. Politika ve sanat birbirine karıştırılmamalıdır. Politka ve sanat Kürtler için bu aşamada birbirini tamamlayan olgular olsa bile Kürt yönetmenlere bu tarzda bir çağrı yapmak doğru değildir. Önemli olan onların ele aldıkları konuyu, sözkonusu ettikleri karekteri nasıl ve ne kadar başarıyla, sinema sanatının anlatım teknikleri gözönüne alarak, işledikleridir. Konu olarak fiili direnişin yürütücüsü Kürdü e işleyebilirle, sıradan bir Kürdü de ve hatta bir köy korucusunu da. Temel nokta neyin işlediğinden çok konunun nasıl ve hangi pencereden yansıtıldığıdır.


* Devrim Kılıç www.kurdishcinema.com sitesinin editörü

Dipnotlar:

1- Jinda Baran, "Kürt Sineması’na layıkıyla girmek", 7 Mart 2010, PolitikArt eki

2-Sirwe Agir, "Kürt Sineması ne değildir", 3 Nisan 2010, Yeni Ozgur Politika, PolitikArt eki




Regards,

devrim kilic
editor in chief
KurdishCinema.com
www.kurdishcinema.com
Melbourne / Australia
Tel/Fax: 613-93061667
Back to top Go down
 
Kürt Sineması nedir?
Back to top 
Page 1 of 1
 Similar topics
-
» Dört Parçada Kürd Sineması İlk Kez Biraraya Geliyor!
» Zeitgeist Nedir?
» Feminizm Nedir?
» Zazalar Nedir Ne Değildir?
» Özetle Kemalizm nedir?

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
 :: Bixêr û bi Ehla! * Welcome! * Hos Geldiniz! :: Huner | Ҫande | Wêje | Sanat | Kültür | Edebiyat-
Jump to: