Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
HomeHome  Latest imagesLatest images  SearchSearch  RegisterRegister  Log in  
Kürd Ulusu'nun Çıkarları; Her Türlü Parti, Kurum, Kuruluş, Örgüt ve Kişilerin Çıkarlarının Üstünde ve Ötesindedir. Her Şey Kürdistan İçin!

 

 Koyun Çalmak ya da Bağımsızlık

Go down 
AuthorMessage
Admin

Admin


Mesaj Sayısı : 131
Kayıt tarihi : 2010-01-12

Koyun Çalmak ya da Bağımsızlık Empty
PostSubject: Koyun Çalmak ya da Bağımsızlık   Koyun Çalmak ya da Bağımsızlık Empty02.12.13 0:20

Koyun Çalmak ya da Bağımsızlık

Hüseyin Kaytan

Eski bir Dersim masalında, çobanın koyunlarını çalmak isteyen kahraman, onun duyabileceği uzaklıkta bir çuvala girer, çuvalın ağzını büzer ve bağırır:
"- Ez çena pasay nêwazen! = Ben istemem padişahın kızını!"
Saf çoban bu sese gelir.
"-Neden bağırıyorsun böyle", diye sorar.
Kurnaz kahramanımız, kendisini zorla padişahın kızıyla evlendirmek istediklerini, ama bunu hiç istemediğini, oysa bütün hayalinin çobanlık olduğunu söyler.
"Kim götürüyor seni?" diye sorar çoban.
"Kervancılar birazdan gelecek. Bana zorla padişahın kızını verecekler. Beni bu beladan kim kurtaracak?" diye yakarır kurnaz kahraman.
Çoban: "Sen almazsan, ben alırım padişahın kızını, üzme bu kadar kendini" der.
Velhasıl çoban onun yerine çuvala girer, kurnaz kahraman çuvalın ağzını bağlar, çobanı ırmağa atarak boğar ve koyunları alıp gider.

Bu masalın asıl vurgusu, bizim geleneksel kültürümüzde kurnazlığın meşruiyet derecesi. Yani eğer kandırabiliyorsanız, gariban çobanın koyunlarını çalmak övgüye değer. Günümüz Kürt pazarında, "heke mecal heye, têkeve bibe" diye tanımlayabileceğimiz bir biçime evrilmiş ve zamanın genç Avrupa kapitalizminin "Laissez-faire=Bırakınız yapsınlar" düsturunu, bizim ilginç biçimde vahşi kapitalizmimizde, "eğer yapabiliyorsam, bırakınız yapayım" derecesine yükseltmiştir. Analizin devamını ticaret erbabına bırakıp, asıl konuma döneyim.
Bu meseli hatırlama vesilem bu değil: Şimdi koro halinde "devlet istemiyorum" diye bağıran Kürtleri düşününce, aklıma gelen şey bu oldu. Derler ki teşbihte hata olmaz. Velev ki olsun.

Kürtlerin fiilen devlet olduğu güney Kürdistan'da, kıyamet kopmadı. Tersine, Kürt çocukları cıvıl cıvıl okullarına gidiyor ve kendi dillerinden başka dillerde öğrenim görmeleri dayatılmıyor. Kürt burjuvazisi oluşuyor, sınıflaşmalar, partileşmeler oluşuyor, inanılmaz bir rekabet oluşuyor Kürdistan pazarında, kısacası, dört başı mamur bir ulus oluşuyor; hoş "Saddam döneminde daha iyiydi" diyen de çıkıyor arada ama, bunlar ya çalışmadan yaşamak isteyen eski cahş tabakasının altın zamanlarını yad ediyor, veya sen ne diyeceksin diye yorumunu merak ediyor...

Her ne kadar acemi, idealist ve genç beyinler içtenlikle "bız bêle duşmani qandıriyx, ma devlet istêrım dêsen, sankî vêrır? " diye düşündükleri halde, "devlet istemiyorum" diye bağıranların önemli bir bölümünün, gerçekten devlet istemediklerini de biliyorum. Onlara bu alçak gönüllülükleri karşılığında birer koyun sürüsü çalmalarına göz yumulmuştur da ondan. Devlet olunca sanki şimdikinden daha mı müreffeh ve mutlu olacağız, diye düşünür bu zevat. Haklıdırlar, ulusal bir devlet oluştuğunda ondan da alacakları, olsa olsa bu kadardır ve belki de daha azdır.

Elbette devletler, birçok durumda kendi halkını yemek yoluyla ayakta durur; ama yine de, bu gerçek, bir ulusun ayaklar altında ezilmemesi için günümüz dünyasında mutlaka devlete ihtiyaç duyulduğu gerçeğini değiştirmez. Devletsizliğin, bırakalım bir ulus olarak ne hale getirdiği, Kürtleri tek tek bireyler olarak bile paramparça ettiği ortadayken, "ille de devlet istemem" demek, -sanki birileri zorla devlet sunuyormuş gibi-, eğer bir istihza değilse, koyun çalmak için bir kandırmaca olmalıdır.

Bir ayrıntı daha var: Kuzey Kürdistan'da, Kürt ya da Türk bütün devrimciler Kemalist soldan şu veya bu ölçüde etkilenmişlerdir. Fakat bu Kemalizm'in Kürtlere yutturduğu öyle bir hap var ki, bırakın etkilerini, yan etkilerini bile birçoğumuz hala anlamış değiliz. O da, feodal ağalar meselesidir. "Ağalar köylünün kanını emiyor", "köylünün toprağını çalıyor", "feodalizm bütün geriliğin ve gericiliğin sorumlusudur" vb. sloganlarla, Kürt varlığının statü anlamında en önemli dayanaklarından biri olan feodal sınıf gürültüye götürülürken, Türk solcularıyla birlikte, Kürdistan devrimcileri de alkış tutmuş, hatta tasfiyelerinde görev almıştı. Fakat her nedense, aynı feodalitenin daha köklü hallerinin yaşandığı Batıda ağalara dokunulmamış, hatta bunlar Kemalist ya da cemaatçi sermaye biçiminde palazlandırılmış ve sistemin en üst katlarına sessiz bir özenle taşınmışlardır. Aklı evvel solcular olarak bizler de, birgün çıkıp "ya biraz da sizin ağaları tasfiye etsek nasıl olur" dememişiz. Çünkü feodal deyince kastedilen şeyin feodalizm değil de, bölük pörçük Kürt statüleri olduğu başından beri aşikardı. Aynı şey, "medrese, tekke ve zaviyelerin kapatılması" durumları için de geçerli. "Çağdaş eğitim" diyerek, ortadan kaldırılan yegane kurumlar, Kürt medreseleri olmuştur. Oysa aynı dinsel kurumların en gericileri İstanbul'un kalbinde, ve Batı'nın her tarafındaki camilerde ve vakıflarda yaşamına devam etmiş, bugün Ortadoğu'da en belirgin sermaye güçlerinden birini oluşturacak ve Türkiye'de hükümet edecek kadar da büyümüştür. Dolayısıyla, Kemalizm'in medrese, tekke ve zaviyeleri kaldırmasındaki amaç, elbette modern eğitim filan değildir; tersine amaç, Kürt varlığının, Kürt ulus yapısının ortadan kaldırılmasıdır.

Bugün bile, Türk dünyasında ve hatta Kuzey Kürtlerinde, "feodal", "ağalık" vs denince, Kürtlerin de, Türklerin de aklına gelen şey, sadece Kürtlerdir. Bu büyük bir bilinç kırılmasıdır.

Kürtlerin feodal yapıda oldukları doğrudur. Bu yapının kalıntıları, özellikle kültürel alanda, hala varlığını sürdürmektedir. Ancak bunun doğruluğu ayrı, Kürtlerin bu nedenle aşağılanması, hor görülmesi ve tasfiye edilmesinin devlet aygıtı tarafından amaçlanması ayrı şeylerdir. Örnek olsun, İngiliz halkı feodal bir halk değildir, ancak İngiltere devleti, feodal temellere sahiptir. Birleşik Krallığı ve dünyadaki birçok sömürgesini, bu devleti yöneten feodal yapıda bir aile idare ederken, kimse dönüp de bu devletin yöneticilerini feodal diye aşağılamamıştır. Oysa İngiliz kraliyet ailesi, feodalitenin abidesini oluşturmaktadır.

Öte yandan Türk devleti, halkları kıyımdan geçirdikten sonra, onların soylarından kendisi için iyi askerler devşirmek konusunda dünyanın en vahşi yöntemleriyle varlığını bugüne kadar getirmişken; ve bu aygıtın eleştirilmesi, çözümlenmesi ve çözülmesi gerekirken, kıyımdan geçen halkların çocuklarının, dönüp kendi masum ve mazlum toplumsal yapılarını, feodal-geri diye eleştirmeleri, ama kendilerini tarihten silmek üzere faaliyetini hala sürdüren devlet yapılarına ses çıkarmamaları, en azından utanç vericidir.

Feodal olsun veya olmasın, toplumsal statü yapılarının, bir ulus için ne kadar önemli dayanaklar olabileceğini, Barzani hareketi göstermiştir. Bir aşiretten bir ulus yaratmak, bir dinsel örgütlenmeyi de ulusun gelişip güçlenmesi için gelişimci bir dayanak olarak değerlendirmek, yine Barzani hareketinin başarısı olmuştur. Elbette bu sadece onların ailesel başarıları değildir; bugün 5-6 milyonluk Irak Kürdistanı'nın dünya devletleri arasında yerinin belirgin olmasını sağlayan Güney Kürtlerinin başarısı, bütün Kürtlerin başarısıdır ve bütün Kürtlere yeni başarılar için tecrübe ve dayanaklar sağlamaktadır.

Kürt dünyasının tarihin en çalkantılı virajlarından birinde olduğu bugün, tutumlar arasından iki tutum dikkat çekmektedir. Bunlardan biri, Kürt cephesinde, ulusal erimenin kabul edilip içselleştirilerek, başka uluslara neredeyse saçma bir gururla yamanmaya çalışmaktır. Türkiyelileşme çabası, halkların kıyımından arta kalanlardan bir ulus yaratma kabusunu Anadolu ve Balkanlarda yaşatan İttihatçı ve Kemalist vahşete nihayet topluca teslim olmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.

Bir diğeri ise, Türk sol ve "devrimci" çevrelerinin tutumlarıdır. Onlar, bu Türkiyelileşme eğilimini göklere çıkarırken, öte yanda Barzani'nin Kürtlerin zenginliklerinden Kürtleri yararlandırma çabasını, "emperyalizmle işbirliği" olarak değerlendirmektedir. Aynı çevreler, Kuzey Kürtlerine kokusunun dahi ulaşmasına izin vermeden, Kuzey Kürdistan petrollerinin yüz yıldır yağmalanması, başta dünya ölçüsünde değerli bir maden olan Kürdistan kromu ve diğer madenlerin emperyalizmin ve özellikle savaş sanayiinin hizmetine sunulmasına tek bir ses çıkarmamışlardır. (Çarpıcı: Türkiye, 1941-42 yıllarında, savaş sanayinin hizmetine sunulmak üzere, İngiltere ve Fransa'ya Kürdistan'dan çıkardığı kromu satmış, ardından Almanların Fransa'yı işgaliyle beraber, 1943'ten başlayarak Hitler'in savaş makinasının canlı tutulması için çelik üretiminde kullanılmak üzere, bu kez Almanlara aynı kromu satmaya devam etmişti. Güvenilir müttefik olmak böyle birşey olmalı.)

Bugün, çok doğal bir biçimde, "Kürdistan'daki maddi zenginlikler Kürdistan'lılara aittir" sade önermesini hayata geçirmeye çalışan Barzani hareketi, en kritik kararların eşiğinde bulunuyor. Karşısında ise, yüzyıllardır Kürtlerin kendilerini açlığa mahkum ederek, onlara ait zenginlikleri vahşice yağmalayan sistemler var. Yine de, Barzanilerin bu çabalarının önündeki en büyük engel, bu sistemler değil; ama Kürtlerin bizzat kendilerinin tutumları. Elbette bu tutumlar, sözü edilen sömürgeci sistemler tarafından özellikle örgütleniyor. Çok acı verici olan da şu ki, Kürt aydın çevrelerinde, Kürtleri bağımsızlığa götürebilecek bu dönemde, Barzani hareketinin bu doğrultudaki çabalarıyla eşzamanlı olarak ortaya çıkan Barzani karşıtı yoğun propagandanın anlamı konusunda pek bir ifadeye raslanmıyor. Kürtlerin en azından, kardeşlerine, gerçek bir ulus olarak varolma mücadelesinde, yardımcı olmayacaklarsa bile, engel olma tutumundan uzak durması gerekiyor. Çünkü öyle bir dönemdeyiz ki, ya Kürtlerin soykırımı bu noktada tersine dönecek ve Kürtler dünya arenasında yerlerini gururla alacaklar, veya bunu yapamazlarsa, uzun vadede Kürt ulusu diye birşeyden sözedilmesi artık anlamlı olmayacak.

Hüseyin Kaytan, Paz, 12/01/2013 - 12:52 Kurdistan-Post.com

Back to top Go down
https://serxwebun.forumieren.com
 
Koyun Çalmak ya da Bağımsızlık
Back to top 
Page 1 of 1
 Similar topics
-
» Bagimsizlik Suc mudur?
» Bağımsızlık Düşü
» ÇOK PARÇALANMIŞLIK, BAĞIMSIZLIK SORUNU, ULUSAL KONGRE
» Federasyon Değil, Bağımsızlık Kalıcı Çözümü Sağlar
» KÜRDİSTAN BAĞIMSIZLIK KOMİTESİ (AZADİ) ŞEHİTLERİNİ SAYGIYLA ANIYORUZ!

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
 :: Bixêr û bi Ehla! * Welcome! * Hos Geldiniz! :: Nihêrîne Raman | Bakış Açıları-
Jump to: